Gadir-i Hum çölü, Mekke şehrine 3 mil uzaklıkta Cuhfe yakınlarında yer almakta ve orada her zaman küçük bir nehir bulunmaktaydı. Hz. Peygamber efendimizle birlikte Veda Haccı'ndan dönen kadın ve erkeklerden oluşan yüz yirmi bin kişilik kafile, Hz. Ali'nin (as) velayetinin ilanı için iki gün boyunca bu mekânda konakladı. O sıcak ve kavurucu havada, insanlar su ihtiyaçlarını gidermek için oradaki nehirden yararlandılar. Bu büyük olay ise Gadir-i Hum olarak adlandırıldı. O günden sonra çeşitli yazı, söyleşi ve şiirlerde halkın, Hz. Ali (as) ile yapmış olduğu bu toplu biat, Gadir-i Hum olarak adlandırıldı.
Büyük Gadir-i Hum Olayı, hicretin 10. Yılı, Zilhicce ayının 18'inde, Kurban Bayramı'ndan sekiz gün sonra, Perşembe günü meydana gelmiştir. O gün Allah (c.c.) tarafından, vahiy meleği aracılığı ile Gadir-i Hum sahrasında halkın toplu bir hâlde Hz. Ali (a.s) ile biatleşme emri şu ayet ile verilmiştir:
Ey Elçi, bildir sana Rabbinden indirilen emri ve eğer bu tebliği ifa etmezsen onun elçiliğini yapmamış olursun.
(Mâide, 67)
Gadir-i Hum çölü, Mekke şehrine 3 mil uzaklıkta Cuhfe yakınlarında yer almakta ve orada her zaman küçük bir nehir bulunmaktaydı. Hz. Peygamber efendimizle birlikte Veda Haccı'ndan dönen kadın ve erkeklerden oluşan yüz yirmi bin kişilik kafile, Hz. Ali'nin (as) velayetinin ilanı için iki gün boyunca bu mekânda konakladı. O sıcak ve kavurucu havada, insanlar su ihtiyaçlarını gidermek için oradaki nehirden yararlandılar. Bu büyük olay ise Gadir-i Hum olarak adlandırıldı. O günden sonra çeşitli yazı, söyleşi ve şiirlerde halkın, Hz. Ali (as) ile yapmış olduğu bu toplu biat, Gadir-i Hum olarak adlandırıldı.
Büyük Gadir-i Hum Olayı, hicretin 10. Yılı, Zilhicce ayının 18'inde, Kurban Bayramı'ndan sekiz gün sonra, Perşembe günü meydana gelmiştir. O gün Allah (c.c.) tarafından, vahiy meleği aracılığı ile Gadir-i Hum sahrasında halkın toplu bir hâlde Hz. Ali (a.s) ile biatleşme emri şu ayet ile verilmiştir:
Ey Elçi, bildir sana Rabbinden indirilen emri ve eğer bu tebliği ifa etmezsen onun elçiliğini yapmamış olursun.
(Mâide, 67)