İstanbul'un fethinin siyasi, askerî, ekonomik ve kültürel anlamda Osmanlı için bir dönüm noktası olmasının yanı sıra Oğuz Türkçesinin Batı dünyasında önem kazanması beylikten devlete, devletten imparatorluğa evrilen Osmanlı'nın yükselişi ile de doğru orantılı olmuştur. Bu nedenle 15. yüzyıl Anadolu coğrafyasında yaşayan Türkçenin ilk canlı verilerini gördüğümüz polyglotte tarzında yazılmış kitapların yerini sonraki yüzyıllarda çoğunlukla Batılılar tarafından hazırlanan Türkçeyi günlük telaffuzuyla öğretmeye dayalı sistematik Türkçe gramer ve sözlükler almıştır. Bu eserler Türkiye Türkçesinin canlı dil kaynağına en yakın verilerini, edebî kaygılardan uzak, amacı sadece duyulanı ve konuşulanı yazıya geçirmek olan yabancıların Latin, Ermeni, Kiril gibi alfabe sistemleri ile vücuda getirdiği transkriptionstexte (transkripsiyon metinleri) adı verilen metinlerdir.
Elinizdeki Türkçe söz varlığı çalışması ise 12 yıl İstanbul'da yaşamış Napolili Antonio Mascis'in 1677 yılında Floransa'da Latin harfleriyle Toskana ağzı Türkçe şeklinde bastırdığı sözlükle Ankaralı bir Ermeni olan Giovanni Molino adıyla bildiğimiz Yovhannēs Ankiwrac'i'nin 1641 yılında Roma'da basılan Latin harfli İtalyanca Türkçe sözlüğünün karşılaştırılmasından meydana gelmektedir. Her iki eserden çıkarılan Yer Adları ise sözlüğün son bölümüne eklenerek 17. yüzyıl yer adlarının izi dönemin diğer eserlerinden sürülmeye çalışılmıştır.
17. Yüzyılda Yaşayan Türkçenin Söz Varlığı canlı bir dil kaynağı olmayan bu dönemde Batı Türkçesinin farklı ağız alanlarını gösteren bu iki eserdeki yazıya geçirilmiş ses kayıtlarıyla Osmanlı sahası dil araştırmaları açısından yeni ufuklar açacaktır.
İstanbul'un fethinin siyasi, askerî, ekonomik ve kültürel anlamda Osmanlı için bir dönüm noktası olmasının yanı sıra Oğuz Türkçesinin Batı dünyasında önem kazanması beylikten devlete, devletten imparatorluğa evrilen Osmanlı'nın yükselişi ile de doğru orantılı olmuştur. Bu nedenle 15. yüzyıl Anadolu coğrafyasında yaşayan Türkçenin ilk canlı verilerini gördüğümüz polyglotte tarzında yazılmış kitapların yerini sonraki yüzyıllarda çoğunlukla Batılılar tarafından hazırlanan Türkçeyi günlük telaffuzuyla öğretmeye dayalı sistematik Türkçe gramer ve sözlükler almıştır. Bu eserler Türkiye Türkçesinin canlı dil kaynağına en yakın verilerini, edebî kaygılardan uzak, amacı sadece duyulanı ve konuşulanı yazıya geçirmek olan yabancıların Latin, Ermeni, Kiril gibi alfabe sistemleri ile vücuda getirdiği transkriptionstexte (transkripsiyon metinleri) adı verilen metinlerdir.
Elinizdeki Türkçe söz varlığı çalışması ise 12 yıl İstanbul'da yaşamış Napolili Antonio Mascis'in 1677 yılında Floransa'da Latin harfleriyle Toskana ağzı Türkçe şeklinde bastırdığı sözlükle Ankaralı bir Ermeni olan Giovanni Molino adıyla bildiğimiz Yovhannēs Ankiwrac'i'nin 1641 yılında Roma'da basılan Latin harfli İtalyanca Türkçe sözlüğünün karşılaştırılmasından meydana gelmektedir. Her iki eserden çıkarılan Yer Adları ise sözlüğün son bölümüne eklenerek 17. yüzyıl yer adlarının izi dönemin diğer eserlerinden sürülmeye çalışılmıştır.
17. Yüzyılda Yaşayan Türkçenin Söz Varlığı canlı bir dil kaynağı olmayan bu dönemde Batı Türkçesinin farklı ağız alanlarını gösteren bu iki eserdeki yazıya geçirilmiş ses kayıtlarıyla Osmanlı sahası dil araştırmaları açısından yeni ufuklar açacaktır.