Kutsal kitap olarak Kur'ân-ı Kerîm'i tanıyanların zihnine ve hâfızasına nakşedilmiş olan bu prensipler, onları, yeryüzündeki insanların en insaniyetlisi, en hayırseveri hâline getirmiştir.
Bütün bu faziletlere rağmen ecnebîlerin “barbar” demesi, “yırtıcı” bulması; savaşmalarına göre hüküm verilmesinden ileri gelir. Gerçekten Müslümanlar canlarını esirgemeden savaşırlar; düşmanları, aynı zamanda dinlerinin de düşmanıdır. Bu şecaat, Türkler'e sadece dinlerinden değil; aynı zamanda millî karakterlerinden gelir. Ama bir milletin gerçek karakteri savaş alanının silâh gürültüleri arasında tayin edilemez. Türkler'i gerçekten tanımak isteyenler; onların faziletlerini değerlendirmeli, törelerinde, karakterlerinde ve fiillerindeki tesirlerini muhakeme etmeli; onları barış zamanındaki örf ve âdetleri içinde incelemelidir.
Filhakika Türkler; savaşta ne kadar sert ne kadar mağrur ve yırtıcıysalar, barışta da o kadar sakindirler. En büyük kahramanlıkları gösteren, gözlerini kırpmadan ateşe atılan bu insanlar, günlük hayatlarına döndükleri zaman gerçek karakterlerini alırlar. O zaman onların beşerî duygularla dolu, hayırsever kimseler olduğu anlaşılır. Bu duygu bütün Türkler'e şâmildir; hepsinin de ruhuna öylesine derin bir şekilde işlemiştir ki savaşta birer cesaret âbidesi olan bu kimseler; barışta fakir babası, düşkünün dostu olur; içlerinde en kötüsü, en hasîsi bile yine de bir vazife olarak iyilik etmekten çekinmez.
Kutsal kitap olarak Kur'ân-ı Kerîm'i tanıyanların zihnine ve hâfızasına nakşedilmiş olan bu prensipler, onları, yeryüzündeki insanların en insaniyetlisi, en hayırseveri hâline getirmiştir.
Bütün bu faziletlere rağmen ecnebîlerin “barbar” demesi, “yırtıcı” bulması; savaşmalarına göre hüküm verilmesinden ileri gelir. Gerçekten Müslümanlar canlarını esirgemeden savaşırlar; düşmanları, aynı zamanda dinlerinin de düşmanıdır. Bu şecaat, Türkler'e sadece dinlerinden değil; aynı zamanda millî karakterlerinden gelir. Ama bir milletin gerçek karakteri savaş alanının silâh gürültüleri arasında tayin edilemez. Türkler'i gerçekten tanımak isteyenler; onların faziletlerini değerlendirmeli, törelerinde, karakterlerinde ve fiillerindeki tesirlerini muhakeme etmeli; onları barış zamanındaki örf ve âdetleri içinde incelemelidir.
Filhakika Türkler; savaşta ne kadar sert ne kadar mağrur ve yırtıcıysalar, barışta da o kadar sakindirler. En büyük kahramanlıkları gösteren, gözlerini kırpmadan ateşe atılan bu insanlar, günlük hayatlarına döndükleri zaman gerçek karakterlerini alırlar. O zaman onların beşerî duygularla dolu, hayırsever kimseler olduğu anlaşılır. Bu duygu bütün Türkler'e şâmildir; hepsinin de ruhuna öylesine derin bir şekilde işlemiştir ki savaşta birer cesaret âbidesi olan bu kimseler; barışta fakir babası, düşkünün dostu olur; içlerinde en kötüsü, en hasîsi bile yine de bir vazife olarak iyilik etmekten çekinmez.