Anneliğin yansıdığı önemli alanlardan biri olarak edebiyat, hem içinde şekillendiği devrin makbul annelik tanımlarını ve anneliğe dair genel kabullerini yansıtır, hem de bunların yeniden üretilmesine ya da dönüştürülmesine etki eder. Annelik bir sorunsal olarak kabul edildiğinde, odaklanılan eserlerin mevcut annelik kavramını kabul edip yeniden üretenler değil bu kavramı farklı açılardan irdeleyenler olması gerekmektedir.
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de annelik kavramının kültürel bağlamda tartışılması kadın hareketinin yükselmesi ve kadın edebiyatının zenginleşmesi ile mümkün olmuştur. Annelik kavramının idealleştirilen, kutsallaştırılan, tek tipleştirilen bir kimliği değil deneyimlenen, insanca/kusurlu, özgül bir kimlik olarak anlatısal yansımalarını kadın yazarların üretimlerinde bulmak mümkündür. Özellikle 1980'den sonra, siyasi ve toplumsal atmosferin de etkisiyle, bireysel olanın edebî metnin merkezine yerleşmesi ve kadınların edebiyat kamusunda seslerinin, görünürlüklerinin artması mümkün olmuştur.
Bu çalışmada daha derinlikli bulgulara ulaşabilmek adına 1980 ve sonrasında yayımlanan romanlar incelenmiştir. Bu romanların yarattığı dönüşüm ve inşa ettikleri anlatı sayesinde Türk edebiyatında “anne”nin yaygınlıkla bir stereotip olarak, makbul annelik vasıflarını yansıtır biçimde çizilmesinden, bu makbul kalıplara uymuyorsa da ötekileştirilmesinden öte annelik, değişken, özgül, tartışılabilir, kutsal değil insani, ideallere değil deneyimlere yaslanan kadın merkezli bir bakış açısı ile biçimlendirilmiş bir kimlik olarak kurulmuştur. Bu yönüyle hem edebiyatın tematik olarak zenginleşmesine hem de anlatısal olarak yenilenmesine ve özgürleşmesine katkı sağlanmıştır.
Anneliğin yansıdığı önemli alanlardan biri olarak edebiyat, hem içinde şekillendiği devrin makbul annelik tanımlarını ve anneliğe dair genel kabullerini yansıtır, hem de bunların yeniden üretilmesine ya da dönüştürülmesine etki eder. Annelik bir sorunsal olarak kabul edildiğinde, odaklanılan eserlerin mevcut annelik kavramını kabul edip yeniden üretenler değil bu kavramı farklı açılardan irdeleyenler olması gerekmektedir.
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de annelik kavramının kültürel bağlamda tartışılması kadın hareketinin yükselmesi ve kadın edebiyatının zenginleşmesi ile mümkün olmuştur. Annelik kavramının idealleştirilen, kutsallaştırılan, tek tipleştirilen bir kimliği değil deneyimlenen, insanca/kusurlu, özgül bir kimlik olarak anlatısal yansımalarını kadın yazarların üretimlerinde bulmak mümkündür. Özellikle 1980'den sonra, siyasi ve toplumsal atmosferin de etkisiyle, bireysel olanın edebî metnin merkezine yerleşmesi ve kadınların edebiyat kamusunda seslerinin, görünürlüklerinin artması mümkün olmuştur.
Bu çalışmada daha derinlikli bulgulara ulaşabilmek adına 1980 ve sonrasında yayımlanan romanlar incelenmiştir. Bu romanların yarattığı dönüşüm ve inşa ettikleri anlatı sayesinde Türk edebiyatında “anne”nin yaygınlıkla bir stereotip olarak, makbul annelik vasıflarını yansıtır biçimde çizilmesinden, bu makbul kalıplara uymuyorsa da ötekileştirilmesinden öte annelik, değişken, özgül, tartışılabilir, kutsal değil insani, ideallere değil deneyimlere yaslanan kadın merkezli bir bakış açısı ile biçimlendirilmiş bir kimlik olarak kurulmuştur. Bu yönüyle hem edebiyatın tematik olarak zenginleşmesine hem de anlatısal olarak yenilenmesine ve özgürleşmesine katkı sağlanmıştır.