Bir İstanbul âşığı olan Sermet Muhtar Alus, eski İstanbul hayatını bütün ayrıntılarıyla yazdığı eserlerinde kaybolup giden bu şehrin insanlarını, cadde ve sokaklarını, binalarını, köşk ve yalılarını, mesire ve bayram yerlerini, geleneklerini, tiyatrolarını, eğlencelerini anlatır. Paşalar, bürokratlar, hekimler, ressamlar, sanatçılar, esnaflar, semt sakinleri, tulûatçılar, kantocular, mollalar,öğretmenler, kibar beyefendiler, kabadayılar, Rumlar, Ermeniler, Yahudiler, Çingeneler... Alus'un çizdiği renkli İstanbul tablolarının kahramanlarıdır. Onların yaşadıkları yerler, gittikleri gazinolar, kahveler, meyhaneler, yedikleri yemekler, içtikleri şerbetler, rakılar, yıllardır süregelen âdetleri, bayramları, karnavalları, kısaca her şeyleri en küçük ayrıntısına kadar Sermet Muhtar'ın merceği altındadır. Alus, yazmakla da kalmaz, tasvir ettiklerini fırçasıyla resmeder. Reşat Ekrem Koçu'nun dediği gibi, o, "nesli gittikçe azalan serâpâ zarâfet, mücessem sâfiyet, irfan ve malûmatıyla denk feragat ve mahviyet sahibi bir İstanbul çocuğu, gençliği refah ve saadet içinde geçmiş, son yıllarda dünya âlâyişine tekme vurmuş bir feylesoftur." İletişim Yayınları Sermet Muhtar'ın bütün eserlerini yayımlıyor. Bunun için bir yayın kurulu, çeşitli gazete ve dergi sütunlarında kalmış tefrikaları biraraya getirerek kitaplaştırdı. Alus'un romanlarının da yer aldığı Sermet Muhtar Alus kitapları, eski İstanbul'un bir çeşit "gündelik hayat ansiklopedisi" olacak. Bu kitaptaki yazılar Sermet Muhtar Alus'un 1931 yılında Akşam gazetesiyle başlayan köşe yazarlığının ilk örnekleridir. Sermet Muhtar okura, İstanbul yaşamının 30 yıl öncesine, yüzyıl başına bir yolculuk yaptırır; bir bakıma bellek tazeler. O zaman dahi pek çok şey geride kalmış, unutulmaya yüz tutmuştur. Alus bir dostla sohbet edercesine rahat, sıcak, esprili anlatımıyla hatıraları yoklar... Bugün okunduğunda ise 30 Sene Evvel İstanbul bize bir asır öncesinin âdetlerini, gündelik şehir hayatını, tiplerini, şarkılarını, dilini benzerine kolay rastlanmayacak bir canlılıkla yaşama imkânı veriyor; edebî zevkinin yanı sıra.
Bir İstanbul âşığı olan Sermet Muhtar Alus, eski İstanbul hayatını bütün ayrıntılarıyla yazdığı eserlerinde kaybolup giden bu şehrin insanlarını, cadde ve sokaklarını, binalarını, köşk ve yalılarını, mesire ve bayram yerlerini, geleneklerini, tiyatrolarını, eğlencelerini anlatır. Paşalar, bürokratlar, hekimler, ressamlar, sanatçılar, esnaflar, semt sakinleri, tulûatçılar, kantocular, mollalar,öğretmenler, kibar beyefendiler, kabadayılar, Rumlar, Ermeniler, Yahudiler, Çingeneler... Alus'un çizdiği renkli İstanbul tablolarının kahramanlarıdır. Onların yaşadıkları yerler, gittikleri gazinolar, kahveler, meyhaneler, yedikleri yemekler, içtikleri şerbetler, rakılar, yıllardır süregelen âdetleri, bayramları, karnavalları, kısaca her şeyleri en küçük ayrıntısına kadar Sermet Muhtar'ın merceği altındadır. Alus, yazmakla da kalmaz, tasvir ettiklerini fırçasıyla resmeder. Reşat Ekrem Koçu'nun dediği gibi, o, "nesli gittikçe azalan serâpâ zarâfet, mücessem sâfiyet, irfan ve malûmatıyla denk feragat ve mahviyet sahibi bir İstanbul çocuğu, gençliği refah ve saadet içinde geçmiş, son yıllarda dünya âlâyişine tekme vurmuş bir feylesoftur." İletişim Yayınları Sermet Muhtar'ın bütün eserlerini yayımlıyor. Bunun için bir yayın kurulu, çeşitli gazete ve dergi sütunlarında kalmış tefrikaları biraraya getirerek kitaplaştırdı. Alus'un romanlarının da yer aldığı Sermet Muhtar Alus kitapları, eski İstanbul'un bir çeşit "gündelik hayat ansiklopedisi" olacak. Bu kitaptaki yazılar Sermet Muhtar Alus'un 1931 yılında Akşam gazetesiyle başlayan köşe yazarlığının ilk örnekleridir. Sermet Muhtar okura, İstanbul yaşamının 30 yıl öncesine, yüzyıl başına bir yolculuk yaptırır; bir bakıma bellek tazeler. O zaman dahi pek çok şey geride kalmış, unutulmaya yüz tutmuştur. Alus bir dostla sohbet edercesine rahat, sıcak, esprili anlatımıyla hatıraları yoklar... Bugün okunduğunda ise 30 Sene Evvel İstanbul bize bir asır öncesinin âdetlerini, gündelik şehir hayatını, tiplerini, şarkılarını, dilini benzerine kolay rastlanmayacak bir canlılıkla yaşama imkânı veriyor; edebî zevkinin yanı sıra.