Kuzeyden gelen bir yeraltı edebiyatı örneği sunuyoruz bu kez. Soğuk, mat ve kara; ama duygusal bir roman... Bütün ekonomik sorunlarını çözmüş ve belki de bu yüzden sıkıntıdan patlayanların ülkesinden gelen sessiz bir çığlık. Abartıdan, söz oyunlarından kaçan bir kar tanesi... Roman kahramanı Ulysses ve Yolda okuyarak çıktığı deniz yolculuklarında da evini özlemeyen bir gezgin; kendi kendisinin peşinde dolaşan bir kayıp ruh. Sevgilisine beynini ve yüreğini açan, şefkatini ve neşesini sunan bir aşık. Dibe vururken bile kamışını dik tutanlara, gevelemeden konuşan, maskesiz soygun yapanlara, önden vurmayı seçen toplumdışına düşmüş delilere hayran bir hayat acemisi... Ve yolculuklarının sonunda Paris'i mesken tutmaya karar veriyor... Denizi özleyen sevgilisi ise Parislileri sevmiyor, çünkü onlar: "İlgilerini çeken tek şey bağırsak sistemlerinin iyi çalışması. Yaptıkları ve söyledikleri her şey bununla ilgili. Sindirim ve boşaltım kasları ve bir de sıçtıkları. Tek konuştukları şey bu. Eğer kendilerinden konuşmuyorlarsa bu yalnızca bir taktik. (...) Bir çıkara karşı başka bir çıkar. Ölüme karşı ölüm. Hepsi aynı. Böyle ayakta duruyorlar." Yolları ayrılır... Adam seksin değil sevginin tehlikeli olduğu bir otelde pezevenklik yapmaya başlar... Dile kuşkuyla yaklaşan bir roman bu. Dil bir yan yol, bir hapishane, aldatıcı bir yüzey, kafa karıştırıcı bir ortam olarak sunuluyor. Ama bütün umutsuluğuna, çılgınlığına ve şaşkınlığına karşın Bauer gerçeklerden yana olan bir yazar.(...) Yazar ve kahramanı canavarlar ve günahkarlar arasında rahat eden tipler. Bauer başka her şeyden çok metropollerin ve yeraltının yazarı. Ortada duranlardan değil, orada yaşayanlardan yana. - Öystein Rottem- Ola Bauer dışarıda kalanları anlatır. Zincire vurulmaya, evcilleştirilmeye izin vermez. Romanlarındaki anarşistler hiçbir zaman kayıtsız değildirler; gönüllerinde yoğun bir dayanışma ve insancıllık yatar. Haydutları bir kelebeğin önünde diz çökerler. - Lars Saabye Christensen-
Kuzeyden gelen bir yeraltı edebiyatı örneği sunuyoruz bu kez. Soğuk, mat ve kara; ama duygusal bir roman... Bütün ekonomik sorunlarını çözmüş ve belki de bu yüzden sıkıntıdan patlayanların ülkesinden gelen sessiz bir çığlık. Abartıdan, söz oyunlarından kaçan bir kar tanesi... Roman kahramanı Ulysses ve Yolda okuyarak çıktığı deniz yolculuklarında da evini özlemeyen bir gezgin; kendi kendisinin peşinde dolaşan bir kayıp ruh. Sevgilisine beynini ve yüreğini açan, şefkatini ve neşesini sunan bir aşık. Dibe vururken bile kamışını dik tutanlara, gevelemeden konuşan, maskesiz soygun yapanlara, önden vurmayı seçen toplumdışına düşmüş delilere hayran bir hayat acemisi... Ve yolculuklarının sonunda Paris'i mesken tutmaya karar veriyor... Denizi özleyen sevgilisi ise Parislileri sevmiyor, çünkü onlar: "İlgilerini çeken tek şey bağırsak sistemlerinin iyi çalışması. Yaptıkları ve söyledikleri her şey bununla ilgili. Sindirim ve boşaltım kasları ve bir de sıçtıkları. Tek konuştukları şey bu. Eğer kendilerinden konuşmuyorlarsa bu yalnızca bir taktik. (...) Bir çıkara karşı başka bir çıkar. Ölüme karşı ölüm. Hepsi aynı. Böyle ayakta duruyorlar." Yolları ayrılır... Adam seksin değil sevginin tehlikeli olduğu bir otelde pezevenklik yapmaya başlar... Dile kuşkuyla yaklaşan bir roman bu. Dil bir yan yol, bir hapishane, aldatıcı bir yüzey, kafa karıştırıcı bir ortam olarak sunuluyor. Ama bütün umutsuluğuna, çılgınlığına ve şaşkınlığına karşın Bauer gerçeklerden yana olan bir yazar.(...) Yazar ve kahramanı canavarlar ve günahkarlar arasında rahat eden tipler. Bauer başka her şeyden çok metropollerin ve yeraltının yazarı. Ortada duranlardan değil, orada yaşayanlardan yana. - Öystein Rottem- Ola Bauer dışarıda kalanları anlatır. Zincire vurulmaya, evcilleştirilmeye izin vermez. Romanlarındaki anarşistler hiçbir zaman kayıtsız değildirler; gönüllerinde yoğun bir dayanışma ve insancıllık yatar. Haydutları bir kelebeğin önünde diz çökerler. - Lars Saabye Christensen-