''Açılmış Kanat... Kendini boşluğa bırakmadan önce alınan karar ve olanağın bilgisine ulaşmak için girilen tehlikeli süreçte bir güvenlik önlemi. Evet, müzik, seslerin uyumuyla anlamlara; şiir ise anlamların uyumuyla müziğe ulaştırmıyor mu bizi? Ama hangi anlamlar? Dünyanın ve yaşamın şu gördüklerimizle, şu duyduklarımızla ve şu söylediklerimizle sınırlı olmadığını, duyularımızın dışında da bir anlamlar evreninin olduğunu hissediyoruz. Ama doğal dilin gücü bu evrene özgü anlamları ifade etmek için yeterli değil. İşte bu anlamlar evrenini, en azından kendi duyularımın sınırları içine çekebilmek için şiir yazıyorum. Boşluğun altını çizmek, onu kareler, yuvarlaklar ya da üçgenler içine alabilmek için... Bu yüzden taşları dinliyorum, bulutları anlamaya çalışıyorum, ateşin kaygısını, gecenin dilini, gölgenin tarihini bilmek istiyorum. Mültecilerin öykülerini, sınır boylarından gelenlerin anlattıklarını aklımda tutuyorum. Böylece, benim için yabanıl olan dünyayı ilk kez kendim biçimlendirmiş oluyorum. Bu çaba beni yeni anlamlara ulaştırırken, sözcüklere ilk kez benim dokunmama, dili ilk kez benim biçimlendirmeme olanak tanıyor, dünya karşısında bir yaban olan beni uygarlaştırıyor. Zaten T.S.Eliot, 'Şiir insanlığın mantık öncesi düşünme biçimidir' dememiş miydi?''
''Açılmış Kanat... Kendini boşluğa bırakmadan önce alınan karar ve olanağın bilgisine ulaşmak için girilen tehlikeli süreçte bir güvenlik önlemi. Evet, müzik, seslerin uyumuyla anlamlara; şiir ise anlamların uyumuyla müziğe ulaştırmıyor mu bizi? Ama hangi anlamlar? Dünyanın ve yaşamın şu gördüklerimizle, şu duyduklarımızla ve şu söylediklerimizle sınırlı olmadığını, duyularımızın dışında da bir anlamlar evreninin olduğunu hissediyoruz. Ama doğal dilin gücü bu evrene özgü anlamları ifade etmek için yeterli değil. İşte bu anlamlar evrenini, en azından kendi duyularımın sınırları içine çekebilmek için şiir yazıyorum. Boşluğun altını çizmek, onu kareler, yuvarlaklar ya da üçgenler içine alabilmek için... Bu yüzden taşları dinliyorum, bulutları anlamaya çalışıyorum, ateşin kaygısını, gecenin dilini, gölgenin tarihini bilmek istiyorum. Mültecilerin öykülerini, sınır boylarından gelenlerin anlattıklarını aklımda tutuyorum. Böylece, benim için yabanıl olan dünyayı ilk kez kendim biçimlendirmiş oluyorum. Bu çaba beni yeni anlamlara ulaştırırken, sözcüklere ilk kez benim dokunmama, dili ilk kez benim biçimlendirmeme olanak tanıyor, dünya karşısında bir yaban olan beni uygarlaştırıyor. Zaten T.S.Eliot, 'Şiir insanlığın mantık öncesi düşünme biçimidir' dememiş miydi?''