Ülkesiz insanlar, ülkesizliklerinin içlerinde yarattığı boşluğa hep bir tutku mu yerleştirmek zorundalar? Hepimiz bir yere mi ait olmak zorundayız? Bir tutkuya?
Ülkesizliğin ülkesinin sınırları hep niye gerçek bir ülkeden daha büyüktür? Ülkesizlerin ülkesi niye hep en güzelidir?
...
Hiç görmedikleri bir ülkeden nasıl ağlayarak söz edebilirler?
‘Ağrı'nın Derinliği, Ece Temelkuran'ın, Türk ve Ermeni toplumlarının içine işlemiş ağrılı geçmişlerine yaklaşma çabası. Birbirimizin ağrısını dindirebileceğimiz bir dostluğu kurma umudu... Buranın en yüksek dağının; oranın geçmişindeki en derin izlerini anılar, konuşmalar, yüzleşmeler ve ziyaretlerle anlama ve anlatma isteği...
Edebiyatçı kimliğiyle gazeteciliği iç içe geçmiş olan Ece Temelkuran'ın bu iki disiplin arasında geçişlerle kurduğu ve Hrant Dink “yaz” dediğinde yazacağını aklına bile getirmezken daha sonra ona adadığı ‘Ağrı'nın Derinliği, başkasının tarihine bakmanın kendi tarihini yeniden kurmak için de ne kadar gerekli olduğunu anlatıyor.
Ülkesiz insanlar, ülkesizliklerinin içlerinde yarattığı boşluğa hep bir tutku mu yerleştirmek zorundalar? Hepimiz bir yere mi ait olmak zorundayız? Bir tutkuya?
Ülkesizliğin ülkesinin sınırları hep niye gerçek bir ülkeden daha büyüktür? Ülkesizlerin ülkesi niye hep en güzelidir?
...
Hiç görmedikleri bir ülkeden nasıl ağlayarak söz edebilirler?
‘Ağrı'nın Derinliği, Ece Temelkuran'ın, Türk ve Ermeni toplumlarının içine işlemiş ağrılı geçmişlerine yaklaşma çabası. Birbirimizin ağrısını dindirebileceğimiz bir dostluğu kurma umudu... Buranın en yüksek dağının; oranın geçmişindeki en derin izlerini anılar, konuşmalar, yüzleşmeler ve ziyaretlerle anlama ve anlatma isteği...
Edebiyatçı kimliğiyle gazeteciliği iç içe geçmiş olan Ece Temelkuran'ın bu iki disiplin arasında geçişlerle kurduğu ve Hrant Dink “yaz” dediğinde yazacağını aklına bile getirmezken daha sonra ona adadığı ‘Ağrı'nın Derinliği, başkasının tarihine bakmanın kendi tarihini yeniden kurmak için de ne kadar gerekli olduğunu anlatıyor.