Katherine Mansfield (1888-1923) Yeni Zelanda'da doğdu. 1903'te babası Londra'da Bank of New Zeland'ın direktörü olunca, kızını kadınların liberal tarzda eğitilmesi için kurulan bir okul olan Queen's College'a yolladı. Burada Fransızca, Almanca ve müziğin içine dalan Mansfield, skeçler ve şiirler yazmaya başladı. Kısa zamanda 20. yüzyıl İngiliz öykücülüğünde devrim yaratan bir yazar olarak tanındı. Bir olay örgüsü ya da belirleyici bir son olmadan, sadece hikâyenin anlatıldığı öyküler yazan ilk yazar olarak klasikler arasında yerini aldı. Mansfield okurlarına insanın iç yaşamının genişliğini, duyguların şiirselliğini ve kişiliğin sınırları kesin olmayan, bulanık doğasını aktarır. Tüm dünyada edebiyat derslerine konu olmasının nedeni, edebiyat tarihindeki ilk modernist öykü yazarlarından biri olması kadar, olağan yaşamların içine girerek onları okura aktarmadaki becerisinin günümüzde de canlılığını ve etkileyiciliğini korumasıdır.
Virginia Woolf, Mansfield için “kıskandığım tek yazar“ nitelemesini kullanmıştır; “o övgüler aldıkça ben kötü olduğuna ilişkin inancımı pekiştiriyordum.“
Yazarın otuz dört yaşında veremden ölürken sadece üç öykü kitabı yayınlamıştır (dördüncü ve beşinci kitapları, günlüğü ve mektuplarından bir seçki ölümünden sonra basılmıştır).
Mansfield başyapıtları olan Prelüd ve Koyda adlı uzun öykülerinde Yeni Zelanda'da geçen çocukluğundan söz eder ve oradaymış gibi bir hava yaratır. Bu öykülerdeki imgeler bir göçmenin duyguları ve vatan özlemiyle ışıldar. Mansfield'in betimlediği sahnelere ve yerlere yabancılaşması olmadan ortaya çıkamayacak öykülerdir bunlar. Mansfield'in belleğindeki bir Yeni Zelanda'da kurgulanmışlardır. Bu iki çalışma Mansfield'in en çok okunan yapıtları, bir anlamda terk ettiği vatanıyla uzlaşmasıdır. Başta Prelüd olmak üzere, Mansfield'in tüm öyküleri akıcılık anlamında bir mucizedir. Öyküler dış bir gözlemci aracılığıyla değil de, her kahramanın kişisel iç dramına rahatça girip çıkabilen bir anlatıcının düşünceleriyle kavranır.
1919 yılında Mansfield'in yayınlanan ilk öykü kitabı In a German Pension çıkar. Kitap edebiyat çevrelerince iyi karşılanınca Mansfield yeniden Yeni Zelanda temelli öykülerine dönerek Dükkândaki Kadın, Ole Underwood ve Mollie'yi yayınlar. Bunların arasında en çok göze çarpan Dükkândaki Kadın, kırsal yaşamda toplumsal yalıtılmışlıkla beslenen umutsuzluk ve şiddetten söz eden, sömürge dönemine ilişkin bir cinayet baladıdır.
Hastalığı nedeniyle Fransız Riviyerası ve Londra arasında gidip gelen Mansfield, 1920 Eylül'ünde, Menton'da, en üretken dönemini yaşar. En iyi çalışmaları arasında sayılan Yabancı'yı da burada yazar. Aynı yılın aralığında yazarın ikinci kitabı Bliss and Other Stories basılır. Birkaç ay sonra İsviçre'de bir şalede kaleme aldığı Her First Ball, The Garden Party ve The Doll's House adlı öykülerinde, yazarın tekrardan Prelüd ve Koyda adlı öykülerinin mini-epik yazım tarzı ve karakterlerine dönerek tek bir yaz gününün akışını anlattığını görürüz. Mansfield kimlik, aidiyet ve arzu konuları üzerine bir kez daha Yeni Zelanda malzemesini kullanmıştır.
The Garden Party and Other Stories modernizmin bir dönüm noktası olan 1922 yılında övgüler eşliğinde çıkar. Kitap Joyce'un Ulysses, T. S. Eliot'un Çorak Ülke ve Rilke'nin Duino Ağıtları'yla rafları paylaşır.
Mansfield yaşamının son aylarında pek eser vermez. Babasının bir portresiyle savaşın yararsız ve anlamsız olduğu düşüncesini harmanladığı “Sinek“ adlı öykü bu dönemin en önemli çalışmasıdır.
Katherine Mansfield 9 Ocak 1923 tarihinde ölür. Ölümünün hemen ardından edebi yaşamı başladı denilebilir. Aynı yılın Haziran ayında The Doves' Nest and Other Stories adlı kitabı yayınlanır, onu Something Childish izler; 1927'de günlüğü ve ardından da mektuplarından bir seçki yayınlanır.
Katherine Mansfield (1888-1923) Yeni Zelanda'da doğdu. 1903'te babası Londra'da Bank of New Zeland'ın direktörü olunca, kızını kadınların liberal tarzda eğitilmesi için kurulan bir okul olan Queen's College'a yolladı. Burada Fransızca, Almanca ve müziğin içine dalan Mansfield, skeçler ve şiirler yazmaya başladı. Kısa zamanda 20. yüzyıl İngiliz öykücülüğünde devrim yaratan bir yazar olarak tanındı. Bir olay örgüsü ya da belirleyici bir son olmadan, sadece hikâyenin anlatıldığı öyküler yazan ilk yazar olarak klasikler arasında yerini aldı. Mansfield okurlarına insanın iç yaşamının genişliğini, duyguların şiirselliğini ve kişiliğin sınırları kesin olmayan, bulanık doğasını aktarır. Tüm dünyada edebiyat derslerine konu olmasının nedeni, edebiyat tarihindeki ilk modernist öykü yazarlarından biri olması kadar, olağan yaşamların içine girerek onları okura aktarmadaki becerisinin günümüzde de canlılığını ve etkileyiciliğini korumasıdır.
Virginia Woolf, Mansfield için “kıskandığım tek yazar“ nitelemesini kullanmıştır; “o övgüler aldıkça ben kötü olduğuna ilişkin inancımı pekiştiriyordum.“
Yazarın otuz dört yaşında veremden ölürken sadece üç öykü kitabı yayınlamıştır (dördüncü ve beşinci kitapları, günlüğü ve mektuplarından bir seçki ölümünden sonra basılmıştır).
Mansfield başyapıtları olan Prelüd ve Koyda adlı uzun öykülerinde Yeni Zelanda'da geçen çocukluğundan söz eder ve oradaymış gibi bir hava yaratır. Bu öykülerdeki imgeler bir göçmenin duyguları ve vatan özlemiyle ışıldar. Mansfield'in betimlediği sahnelere ve yerlere yabancılaşması olmadan ortaya çıkamayacak öykülerdir bunlar. Mansfield'in belleğindeki bir Yeni Zelanda'da kurgulanmışlardır. Bu iki çalışma Mansfield'in en çok okunan yapıtları, bir anlamda terk ettiği vatanıyla uzlaşmasıdır. Başta Prelüd olmak üzere, Mansfield'in tüm öyküleri akıcılık anlamında bir mucizedir. Öyküler dış bir gözlemci aracılığıyla değil de, her kahramanın kişisel iç dramına rahatça girip çıkabilen bir anlatıcının düşünceleriyle kavranır.
1919 yılında Mansfield'in yayınlanan ilk öykü kitabı In a German Pension çıkar. Kitap edebiyat çevrelerince iyi karşılanınca Mansfield yeniden Yeni Zelanda temelli öykülerine dönerek Dükkândaki Kadın, Ole Underwood ve Mollie'yi yayınlar. Bunların arasında en çok göze çarpan Dükkândaki Kadın, kırsal yaşamda toplumsal yalıtılmışlıkla beslenen umutsuzluk ve şiddetten söz eden, sömürge dönemine ilişkin bir cinayet baladıdır.
Hastalığı nedeniyle Fransız Riviyerası ve Londra arasında gidip gelen Mansfield, 1920 Eylül'ünde, Menton'da, en üretken dönemini yaşar. En iyi çalışmaları arasında sayılan Yabancı'yı da burada yazar. Aynı yılın aralığında yazarın ikinci kitabı Bliss and Other Stories basılır. Birkaç ay sonra İsviçre'de bir şalede kaleme aldığı Her First Ball, The Garden Party ve The Doll's House adlı öykülerinde, yazarın tekrardan Prelüd ve Koyda adlı öykülerinin mini-epik yazım tarzı ve karakterlerine dönerek tek bir yaz gününün akışını anlattığını görürüz. Mansfield kimlik, aidiyet ve arzu konuları üzerine bir kez daha Yeni Zelanda malzemesini kullanmıştır.
The Garden Party and Other Stories modernizmin bir dönüm noktası olan 1922 yılında övgüler eşliğinde çıkar. Kitap Joyce'un Ulysses, T. S. Eliot'un Çorak Ülke ve Rilke'nin Duino Ağıtları'yla rafları paylaşır.
Mansfield yaşamının son aylarında pek eser vermez. Babasının bir portresiyle savaşın yararsız ve anlamsız olduğu düşüncesini harmanladığı “Sinek“ adlı öykü bu dönemin en önemli çalışmasıdır.
Katherine Mansfield 9 Ocak 1923 tarihinde ölür. Ölümünün hemen ardından edebi yaşamı başladı denilebilir. Aynı yılın Haziran ayında The Doves' Nest and Other Stories adlı kitabı yayınlanır, onu Something Childish izler; 1927'de günlüğü ve ardından da mektuplarından bir seçki yayınlanır.