Kudüs'e bakışımız "Ey" iledir. "Ey", onurlu şehre, onurlu bir sesleniş, İnsanın şehrini, dolayısıyla kendisini onaylıyor bu bakış. İnsanlık tarihine bir bağış ve örnektir Kudüs. Tarihin bize bağışı ise zaman içindedir. İlk atadan Sevgili'ye kadarki zamandan beri bir çok peygamber Kudüs'te konakladı. Hepsi kendi ruhundan ona bir şeyler verdi. Sevgilinin Sevgili'ye yükselişinin tanığıdır Kudüs. Mucize içinde mucizeler taşır. Büyük bir sevginin ve aşkın olduğu bir yere şeytanlar da musallat olur. Zalimleşir ve o ruhu dağıtmaya çabalar, sınır tanımazlar. Tarihin en kanlı toprağıdır Kudüs. Bu da onun kaderi. O zalim eller, ellerini kanla yıkamaya alışkındırlar. İnsanlık Kudüs'ün kanlı gömleğine bürünüyor. Kudüs ise barış ve sevginin sığınağı olmayı hedefliyor. Kendisi insanlık tarihinin renklerini, ruhlarını, erdemlerin, Peygamberler ruhundan doğma güzellikleri insanlığa sunma çabasında. Bu bizim bakışımız. Bir de Batı'dan bir bakış var. Yüzyıllar boyunca hep bir "Ah" ve "ilenme", öfke ve hasret ile. Bu altın şehir, ne zenginlikler taşır içinde. Batı tolu bir bakışla ve saldırıyla şehir ele geçirirken kendinden olmayanların kökünü kuruttu, topraklarını kanla kazıdı. Kanlı ruhunu soluksuz sürdürüyor. O, ruhunun karanlık dehlizinde kan püskürüyor. Başaramayınca "ah" edip duruyor. Kudüs onların eline geçtiğinde kanlı bir infaz süreci yaşıyor. İşte bu eser, kimi Batılı edebiyatçı ve yazarların kaleminden, Batı'nın Doğu'ya bakışını, müslümanlara olan öfkelerini, vahşi Haçlı Seferleri'ne dizilen övgüleri, Endülüs'ün yok edilişine sevinçlerini ama her şeye rağmen kimi yazarların da müslümanların ahlakına hayranlığını, medeniyetlerinden etkilenişlerini ortaya koyuyor. Chateaubriand'dan Andre Gide'e, Oscar Wilde'dan Cervantes'e ele aldığı edebiyatçı ve yazarların eserlerinin satırlarında, Hıristiyan Batılı'nın Müslüman Doğu'ya bakışının arkasında yatan dini, kültürel, zihni, siyasal etkenler yani bu bakışın ruhunu tesbirliyor.
Kudüs'e bakışımız "Ey" iledir. "Ey", onurlu şehre, onurlu bir sesleniş, İnsanın şehrini, dolayısıyla kendisini onaylıyor bu bakış. İnsanlık tarihine bir bağış ve örnektir Kudüs. Tarihin bize bağışı ise zaman içindedir. İlk atadan Sevgili'ye kadarki zamandan beri bir çok peygamber Kudüs'te konakladı. Hepsi kendi ruhundan ona bir şeyler verdi. Sevgilinin Sevgili'ye yükselişinin tanığıdır Kudüs. Mucize içinde mucizeler taşır. Büyük bir sevginin ve aşkın olduğu bir yere şeytanlar da musallat olur. Zalimleşir ve o ruhu dağıtmaya çabalar, sınır tanımazlar. Tarihin en kanlı toprağıdır Kudüs. Bu da onun kaderi. O zalim eller, ellerini kanla yıkamaya alışkındırlar. İnsanlık Kudüs'ün kanlı gömleğine bürünüyor. Kudüs ise barış ve sevginin sığınağı olmayı hedefliyor. Kendisi insanlık tarihinin renklerini, ruhlarını, erdemlerin, Peygamberler ruhundan doğma güzellikleri insanlığa sunma çabasında. Bu bizim bakışımız. Bir de Batı'dan bir bakış var. Yüzyıllar boyunca hep bir "Ah" ve "ilenme", öfke ve hasret ile. Bu altın şehir, ne zenginlikler taşır içinde. Batı tolu bir bakışla ve saldırıyla şehir ele geçirirken kendinden olmayanların kökünü kuruttu, topraklarını kanla kazıdı. Kanlı ruhunu soluksuz sürdürüyor. O, ruhunun karanlık dehlizinde kan püskürüyor. Başaramayınca "ah" edip duruyor. Kudüs onların eline geçtiğinde kanlı bir infaz süreci yaşıyor. İşte bu eser, kimi Batılı edebiyatçı ve yazarların kaleminden, Batı'nın Doğu'ya bakışını, müslümanlara olan öfkelerini, vahşi Haçlı Seferleri'ne dizilen övgüleri, Endülüs'ün yok edilişine sevinçlerini ama her şeye rağmen kimi yazarların da müslümanların ahlakına hayranlığını, medeniyetlerinden etkilenişlerini ortaya koyuyor. Chateaubriand'dan Andre Gide'e, Oscar Wilde'dan Cervantes'e ele aldığı edebiyatçı ve yazarların eserlerinin satırlarında, Hıristiyan Batılı'nın Müslüman Doğu'ya bakışının arkasında yatan dini, kültürel, zihni, siyasal etkenler yani bu bakışın ruhunu tesbirliyor.