“...Ahlakın kökeninin bir tarihine ulaşmada gösterdikleri çaba için kendilerine teşekkür edilmesi gereken şu İngiliz psikologları, şahsiyetlerinde bir kusur yoktur, hatta, dürüst olmak gerekirse, yazdıkları kitaplara göre üstünlükleri olan şu canlı bilmeceler-ne de ilginçler! Şu ingiliz psikologları -ne kastediyorlar sahiden? Onları daima gönüllü ya da gönülsüz hep aynı meselede, yani, iç dünyamızın partie honteuse'unu öne çıkarırken, ve orada gerçekten etkin, yol gösterici, kendi evrimini belirleyecek olanı, insanın entelektüel özsaygısının tam bulmak istediği yerde ararken görüyoruz (örneğin, alışkanlığın vis inertiaesında ya da unutulmuşlukla ya da kör ve rastlantısal bir mekanik ve ideaların iştirakıyla ya da tümüyle saf edilgen, refleksif, özdeciksel ya da tümüyle aptalca bir şeyde) -gerçekten şu psikologları sürekli bu yöne iten ne? Bu insanın aşağılanmasına yönelik uğursuz, kaba ve kötü bir içgüdü mü yoksa kendi başına bile anlaşılmaz bir içgüdü mü? Yoksa karamsar bir kıskançlıkla hayal kırıklığına uğramış kasvetli, zehirlenmiş, acı içerisindeki idealistlerin dokunuşu mu bu?...”
“...Ahlakın kökeninin bir tarihine ulaşmada gösterdikleri çaba için kendilerine teşekkür edilmesi gereken şu İngiliz psikologları, şahsiyetlerinde bir kusur yoktur, hatta, dürüst olmak gerekirse, yazdıkları kitaplara göre üstünlükleri olan şu canlı bilmeceler-ne de ilginçler! Şu ingiliz psikologları -ne kastediyorlar sahiden? Onları daima gönüllü ya da gönülsüz hep aynı meselede, yani, iç dünyamızın partie honteuse'unu öne çıkarırken, ve orada gerçekten etkin, yol gösterici, kendi evrimini belirleyecek olanı, insanın entelektüel özsaygısının tam bulmak istediği yerde ararken görüyoruz (örneğin, alışkanlığın vis inertiaesında ya da unutulmuşlukla ya da kör ve rastlantısal bir mekanik ve ideaların iştirakıyla ya da tümüyle saf edilgen, refleksif, özdeciksel ya da tümüyle aptalca bir şeyde) -gerçekten şu psikologları sürekli bu yöne iten ne? Bu insanın aşağılanmasına yönelik uğursuz, kaba ve kötü bir içgüdü mü yoksa kendi başına bile anlaşılmaz bir içgüdü mü? Yoksa karamsar bir kıskançlıkla hayal kırıklığına uğramış kasvetli, zehirlenmiş, acı içerisindeki idealistlerin dokunuşu mu bu?...”