"Tarihsel bilinçteki dönüm noktalarının meydana geldikleri anda fark edilmeleri zordur.
Küreselleşme, insanların kendilerini, çocuklarının hayat alanlarını, ve etnik kimliklerini belirleyerek bilinçliliği en yerel ve kişisel düzeylerde yeniden tanımlar...
İnsanların içinde yaşadıkları düzeni anlamaya çalışmaları bir grup körün bir fili tanımaya çalışmasını anlatan eski öyküyü hatırlatır.
Söz konusu fil, kapitalizmdir-hayatımıza giren varlığı öylesine büyüktür ki, karşısında kişisel deneyimlerimizle edindiğimiz bilgi, her biri yakaladığı parçadan filin ne olduğunu anladığını sanan körlerin durumuna benzer: Bir tanesi kollarını filin bacağına dolar ve fil denilen şeyin bir ağaç kütüğünden ibaret olduğunu söyler.
İkincisi devasa gövdesine dokunur ve 'bu eski kalenin duvarlarının sağlam ve kalın olduğunu' bildirir. Bir başkası kuyruğunu yakalamıştır ve filin kalın bir urgan olduğunu güvenle ilan eder. Kulağına dokunan bir başkası ise bir cengel bitkisinin dev yaprağını tanımıştır. Her biri, kendi kişisel ve yerel deneyimiyle edindiği bilgiyle bir bütün olarak fili anlamış olduğundan emindir.
Ve tabi ki, sırtında yolculuk edenlerin filin doğası hakkındaki deneyimleri, ayakları altında ezilenlerinkinden bütünüyle farklıdır. Filin kendisi ise duygudan, ahlâktan ve vicdandan yoksundur.
Böyle tarihsel bir yaklaşımdan, küreselleşme, Batı kültürünün, düşünce tarzlarının ve sömürgecilik ve emperyalizmi destekleyen ekonomik örgütlenmesinin üstünlüğünü varsayan uzun bir geleneğin sonucu olarak da anlaşılabilir. Bugün, emperyalizmin kendini haklı çıkarmak için baş vurduğu eski mavallara gülebiliriz, fakat, sömürgeciliğin günümüzdeki meşrulaştırıcı mavalları da eskisi kadar mantıksız ve kendi çıkarlarını aklamaya yöneliktir.
Küreselleşme, karşı konulmaz bir süreç olabilir. Fakat alacağı biçim kaçınılmaz değildir. Siyasi bir süreç olarak küreselleşme, iktidar ilişkileriyle, değişim kadar bağımlılıkla ve ötekinin nasıl evcilleştirileceği ya da direnişe itileceğiyle ilişkilidir.
Bugünü bir tarih olarak görmek, aynı zamanda kendimizi bu tarihi şekillendirebilecek varlıklar olarak da görmektir."
"Tarihsel bilinçteki dönüm noktalarının meydana geldikleri anda fark edilmeleri zordur.
Küreselleşme, insanların kendilerini, çocuklarının hayat alanlarını, ve etnik kimliklerini belirleyerek bilinçliliği en yerel ve kişisel düzeylerde yeniden tanımlar...
İnsanların içinde yaşadıkları düzeni anlamaya çalışmaları bir grup körün bir fili tanımaya çalışmasını anlatan eski öyküyü hatırlatır.
Söz konusu fil, kapitalizmdir-hayatımıza giren varlığı öylesine büyüktür ki, karşısında kişisel deneyimlerimizle edindiğimiz bilgi, her biri yakaladığı parçadan filin ne olduğunu anladığını sanan körlerin durumuna benzer: Bir tanesi kollarını filin bacağına dolar ve fil denilen şeyin bir ağaç kütüğünden ibaret olduğunu söyler.
İkincisi devasa gövdesine dokunur ve 'bu eski kalenin duvarlarının sağlam ve kalın olduğunu' bildirir. Bir başkası kuyruğunu yakalamıştır ve filin kalın bir urgan olduğunu güvenle ilan eder. Kulağına dokunan bir başkası ise bir cengel bitkisinin dev yaprağını tanımıştır. Her biri, kendi kişisel ve yerel deneyimiyle edindiği bilgiyle bir bütün olarak fili anlamış olduğundan emindir.
Ve tabi ki, sırtında yolculuk edenlerin filin doğası hakkındaki deneyimleri, ayakları altında ezilenlerinkinden bütünüyle farklıdır. Filin kendisi ise duygudan, ahlâktan ve vicdandan yoksundur.
Böyle tarihsel bir yaklaşımdan, küreselleşme, Batı kültürünün, düşünce tarzlarının ve sömürgecilik ve emperyalizmi destekleyen ekonomik örgütlenmesinin üstünlüğünü varsayan uzun bir geleneğin sonucu olarak da anlaşılabilir. Bugün, emperyalizmin kendini haklı çıkarmak için baş vurduğu eski mavallara gülebiliriz, fakat, sömürgeciliğin günümüzdeki meşrulaştırıcı mavalları da eskisi kadar mantıksız ve kendi çıkarlarını aklamaya yöneliktir.
Küreselleşme, karşı konulmaz bir süreç olabilir. Fakat alacağı biçim kaçınılmaz değildir. Siyasi bir süreç olarak küreselleşme, iktidar ilişkileriyle, değişim kadar bağımlılıkla ve ötekinin nasıl evcilleştirileceği ya da direnişe itileceğiyle ilişkilidir.
Bugünü bir tarih olarak görmek, aynı zamanda kendimizi bu tarihi şekillendirebilecek varlıklar olarak da görmektir."