İnsanların birbirine son derece yaklaştıkları ama aynı oranda da birbirlerine sağır ve dilsiz kaldıkları dünyamızda, kendimizi tanımanın yolu başkasına açılmaktan, onun varlığını onaylamaktan geçiyor. Varlığımızın öteki'nde garantisini bulmasına rağmen “ötekini cehennem olarak gören” anlayış, her nedense daha da güçleniyor. Marcel'in de dediği gibi dünyanın kalbi atmakta artık güçlük çekiyor. Aydınlanmanın ortaya çıkardığı ulus-devlet küreselleşme ve post-modernizm tarafından tahribata uğratıldığı için etno-milliyetçilik ırkçılığı körüklüyor. Devlet ile olan ilişkilerimiz ve toplumsal ilişkilerimiz gözden geçiriliyor. Bütün dünyaya egemen olmak isteyen ve kollarını dünyanın en ücra köşesine bile uzatmak isteyen iktidar, kendi halkını kendisine göre yaratmak arzusunu gerçekleştirmek için her yolu mubah görmekte tereddüt etmiyor. Bütün bunlar olup biterken olayları siyasî yapısının dışında ahlâkî ve hatta felsefî bakımlardan ele alıp ufuk açıcı, insanlara bilinç açıklığı kazandıracak fikirlerin mahrumiyetini duyuyoruz. Felsefesizlik çeken dünya bir ahlâk buhranına doğru giderken, hayatını günlükleştiren kitleler pratik ve faydacı hedeflerinin dışında başka bir hedefin varlığına kayıtsız kalıyorlar.
Bu çalışma iki bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm, ahlâk felsefesinin önemli olarak düşünülebilecek konularının tartışılmasına ayrılmış olan yazılardır. Bu yazılarda hayatın anlamı, insan var oluşunun manası, öteki olarak adlandırılan diğer özneler ile olan ilişkiler, eylemlerimizi anlamlandıran ölçütler olarak düşünülen değerler, değerlerin kaynağı, öznellik ve nesnellik tartışmaları gibi konular ele alınmıştır. İkinci bölümün yazıları ise siyaset ve toplum felsefesine ilişkin konulardan oluşmaktadır. Hâkimiyet sorunu, devlet ve milliyetçilik tartışmaları, fanatik tutumlara neden olan dogmatizm, SSCB'nin dağılmasıyla birlikte ortaya çıkan yeni durumda tartışılmaya başlanılan tarihin sonuna ilişkin konular ve bilhassa günümüzdeki siyasi oluşumlarda en önemli tartışma noktalarını oluşturan çok kültürlülük, çok kültürcülük, demokrasi ve kabul görme sorunları, bu bölümün temel konularını oluşturmaktadır. Bu çalışma, ahlâk felsefesi ve siyaset felsefesi ile ilgili temel sistematik eserlerde ele alınan konuları içeren bir disiplin kitabı değildir.
İnsanların birbirine son derece yaklaştıkları ama aynı oranda da birbirlerine sağır ve dilsiz kaldıkları dünyamızda, kendimizi tanımanın yolu başkasına açılmaktan, onun varlığını onaylamaktan geçiyor. Varlığımızın öteki'nde garantisini bulmasına rağmen “ötekini cehennem olarak gören” anlayış, her nedense daha da güçleniyor. Marcel'in de dediği gibi dünyanın kalbi atmakta artık güçlük çekiyor. Aydınlanmanın ortaya çıkardığı ulus-devlet küreselleşme ve post-modernizm tarafından tahribata uğratıldığı için etno-milliyetçilik ırkçılığı körüklüyor. Devlet ile olan ilişkilerimiz ve toplumsal ilişkilerimiz gözden geçiriliyor. Bütün dünyaya egemen olmak isteyen ve kollarını dünyanın en ücra köşesine bile uzatmak isteyen iktidar, kendi halkını kendisine göre yaratmak arzusunu gerçekleştirmek için her yolu mubah görmekte tereddüt etmiyor. Bütün bunlar olup biterken olayları siyasî yapısının dışında ahlâkî ve hatta felsefî bakımlardan ele alıp ufuk açıcı, insanlara bilinç açıklığı kazandıracak fikirlerin mahrumiyetini duyuyoruz. Felsefesizlik çeken dünya bir ahlâk buhranına doğru giderken, hayatını günlükleştiren kitleler pratik ve faydacı hedeflerinin dışında başka bir hedefin varlığına kayıtsız kalıyorlar.
Bu çalışma iki bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm, ahlâk felsefesinin önemli olarak düşünülebilecek konularının tartışılmasına ayrılmış olan yazılardır. Bu yazılarda hayatın anlamı, insan var oluşunun manası, öteki olarak adlandırılan diğer özneler ile olan ilişkiler, eylemlerimizi anlamlandıran ölçütler olarak düşünülen değerler, değerlerin kaynağı, öznellik ve nesnellik tartışmaları gibi konular ele alınmıştır. İkinci bölümün yazıları ise siyaset ve toplum felsefesine ilişkin konulardan oluşmaktadır. Hâkimiyet sorunu, devlet ve milliyetçilik tartışmaları, fanatik tutumlara neden olan dogmatizm, SSCB'nin dağılmasıyla birlikte ortaya çıkan yeni durumda tartışılmaya başlanılan tarihin sonuna ilişkin konular ve bilhassa günümüzdeki siyasi oluşumlarda en önemli tartışma noktalarını oluşturan çok kültürlülük, çok kültürcülük, demokrasi ve kabul görme sorunları, bu bölümün temel konularını oluşturmaktadır. Bu çalışma, ahlâk felsefesi ve siyaset felsefesi ile ilgili temel sistematik eserlerde ele alınan konuları içeren bir disiplin kitabı değildir.