Nisan ayının pırıl pırıl bir öğle sonrasında Profesör Lucius Wilson, Boston'a pek sık gelemeyen, zevk ahibi bir insanın gördüğünden memnun havasıyla çevresine bakınarak Chestnut Sokağı'nın başında durdu. Öğrenciliğinde burada yaşamışsa da, Batı'da bir üniversitede felsefe profesörü olduğundan bu yana, 20 yıldan uzun bir zamandır, Doğu'ya, ancak yabancı bir limana giden bir buharlıya binmek üzere seyrek olarak geliyordu. Wilson, dudaklarında uçarı bir gülümseme, aşınmış kaldırımı, düzensiz, ağırbaşlı renklere boyanmış evleri ve üzerlerinde cansız güneş ışığının hala parladığı dizi dizi çıplak ağaçlarıyla uzayıp giden sokağa dalmış orada öyle hareketsiz duruyordu...
Nisan ayının pırıl pırıl bir öğle sonrasında Profesör Lucius Wilson, Boston'a pek sık gelemeyen, zevk ahibi bir insanın gördüğünden memnun havasıyla çevresine bakınarak Chestnut Sokağı'nın başında durdu. Öğrenciliğinde burada yaşamışsa da, Batı'da bir üniversitede felsefe profesörü olduğundan bu yana, 20 yıldan uzun bir zamandır, Doğu'ya, ancak yabancı bir limana giden bir buharlıya binmek üzere seyrek olarak geliyordu. Wilson, dudaklarında uçarı bir gülümseme, aşınmış kaldırımı, düzensiz, ağırbaşlı renklere boyanmış evleri ve üzerlerinde cansız güneş ışığının hala parladığı dizi dizi çıplak ağaçlarıyla uzayıp giden sokağa dalmış orada öyle hareketsiz duruyordu...