Bir kuzu, her hangi bir vesileyle anasından uzak düştüğü zaman meler durur, ta ki anasına kavuşuncaya kadar... O kuzu, anasının dışında neye kavuşursa kavuşsun hiçbir şey onu susturamaz. Çünkü hiç bir şey anasının yerini dolduramaz da ondan.
Biz insanların dünya hayatındaki hali böyle bir kuzunun haline benziyor sanırım. Allah'tan gelip dünya hayatına düşmüşüz, bir süreliğine. Bu süre zarfında neye sahip olursak olalım hiçbir şey tatmin etmiyor bizi. Bazen arzu ettiğimiz bir şeye kavuştuğumuzda o an bir sevinç kaplıyor ruhumuzu. İşte, şimdi tamam, aradığımı buldum. diyoruz. Ancak çok geçmeden o sevinç sönüyor ve ardından yerini başka bir arayışa bırakıyor. Başka bir seferde yine çok arzu ettiğimiz bir şeye kavuşuyoruz.
Bu defa belki daha büyük bir sevinç duyuyoruz. İşte, bu sefer tamam, buldum. diyoruz. Ama bir müddet sonra içimizdeki sevinç yine sönüyor... Bizi kısa süreliğine heyecanlandıran ve her biri diğerinden daha büyük olan bu sevinçler bize, aradığımız şeyin bunlar olmadığını öğretiyor. Çünkü hepsi kısa bir süre sonra sönüyor. Hani, Hz. İbrahim (as) Allah'ı ararken önce yıldız, sonra ay ve en sonunda da güneşi görüp Bunlar batıyor, ben batanları sevmem! dediği gibi biz de Bunlar sönüyor, ben sönenleri sevmem! diyoruz, adeta. Nihayet Hz. İbrahim (as) bu yolculuğunu Allah'ta sonlandırıyor ve arayış bitiyor. Bu yolculukta biz ve Hz. İbrahim(as) ne kadar da benziyoruz birbirimize. Belki de Hz. İbrahim (as), bize bu yolculuğun Allah'ı buluncaya kadar devam edeceğini öğretmek için yolculuğa çıkmıştır! Hz. İbrahim üzerinden bu dersi alan biz Allah'ı buluncaya kadar hiç bir şeyin bizi tatmin etmeyeceğini, aradığımız şeyin gerçekte Allah olduğunu bileceğiz ve Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah'ın zikriyle tatmin olan kimselerdir. Bilesiniz ki kalpler ancak Allah ile tatmin olur (Rad/28) ayetinin muhatapları olacağız. İçimizdeki boşluk ancak O'nunla dolar. Çünkü Allah bizim ruhumuzdur! Öyle ya, Rabbimiz, Ona şekil verdiğim zaman ruhumdan üfledim (Hicr/29) demiyor mu? Dünya hayatındaki huzursuzluğumuzun temelinde Allah'tan uzak oluşumuz vardır. O bize şah damarımızdan daha yakın, ama biz O'na uzağız. Biz Allah'ı doğru tanıyıp On unla doğru ilişkiler (iman) kurduğumuz ve O'na yakınlık hissettiğimiz oranda şimdilik huzursuzluğumuz gidecek. Tıpkı anasından uzak düşmüş ağlayan, ama anasının çok yakında geleceğine inandırıldığı için susan çocuklar gibi.
Bizler de eğer, dünya hayatında Allah'ı doğru tanıyan ve O'nunla doğru ilişkiler kurabilmiş mutmain nefisler olarak Allah'a kavuşma lütfuna erersek, işte o zaman gerçek sevinci yaşayacağız, inşallah! Yani gurbetlik bitip yuvamıza döndüğümüz gün...
Elinizdeki bu çalışma, belki Allah'ı daha doğru tanıma ve O'nunla daha doğru ilişkiler kurarak kalplerde itminanın oluşmasına bir nebze katkısı olur düşüncesiyle aylık yayınlanan Özgün İrade dergisinde yayınlanmış yazılardan oluşmuştur.
Bir kuzu, her hangi bir vesileyle anasından uzak düştüğü zaman meler durur, ta ki anasına kavuşuncaya kadar... O kuzu, anasının dışında neye kavuşursa kavuşsun hiçbir şey onu susturamaz. Çünkü hiç bir şey anasının yerini dolduramaz da ondan.
Biz insanların dünya hayatındaki hali böyle bir kuzunun haline benziyor sanırım. Allah'tan gelip dünya hayatına düşmüşüz, bir süreliğine. Bu süre zarfında neye sahip olursak olalım hiçbir şey tatmin etmiyor bizi. Bazen arzu ettiğimiz bir şeye kavuştuğumuzda o an bir sevinç kaplıyor ruhumuzu. İşte, şimdi tamam, aradığımı buldum. diyoruz. Ancak çok geçmeden o sevinç sönüyor ve ardından yerini başka bir arayışa bırakıyor. Başka bir seferde yine çok arzu ettiğimiz bir şeye kavuşuyoruz.
Bu defa belki daha büyük bir sevinç duyuyoruz. İşte, bu sefer tamam, buldum. diyoruz. Ama bir müddet sonra içimizdeki sevinç yine sönüyor... Bizi kısa süreliğine heyecanlandıran ve her biri diğerinden daha büyük olan bu sevinçler bize, aradığımız şeyin bunlar olmadığını öğretiyor. Çünkü hepsi kısa bir süre sonra sönüyor. Hani, Hz. İbrahim (as) Allah'ı ararken önce yıldız, sonra ay ve en sonunda da güneşi görüp Bunlar batıyor, ben batanları sevmem! dediği gibi biz de Bunlar sönüyor, ben sönenleri sevmem! diyoruz, adeta. Nihayet Hz. İbrahim (as) bu yolculuğunu Allah'ta sonlandırıyor ve arayış bitiyor. Bu yolculukta biz ve Hz. İbrahim(as) ne kadar da benziyoruz birbirimize. Belki de Hz. İbrahim (as), bize bu yolculuğun Allah'ı buluncaya kadar devam edeceğini öğretmek için yolculuğa çıkmıştır! Hz. İbrahim üzerinden bu dersi alan biz Allah'ı buluncaya kadar hiç bir şeyin bizi tatmin etmeyeceğini, aradığımız şeyin gerçekte Allah olduğunu bileceğiz ve Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah'ın zikriyle tatmin olan kimselerdir. Bilesiniz ki kalpler ancak Allah ile tatmin olur (Rad/28) ayetinin muhatapları olacağız. İçimizdeki boşluk ancak O'nunla dolar. Çünkü Allah bizim ruhumuzdur! Öyle ya, Rabbimiz, Ona şekil verdiğim zaman ruhumdan üfledim (Hicr/29) demiyor mu? Dünya hayatındaki huzursuzluğumuzun temelinde Allah'tan uzak oluşumuz vardır. O bize şah damarımızdan daha yakın, ama biz O'na uzağız. Biz Allah'ı doğru tanıyıp On unla doğru ilişkiler (iman) kurduğumuz ve O'na yakınlık hissettiğimiz oranda şimdilik huzursuzluğumuz gidecek. Tıpkı anasından uzak düşmüş ağlayan, ama anasının çok yakında geleceğine inandırıldığı için susan çocuklar gibi.
Bizler de eğer, dünya hayatında Allah'ı doğru tanıyan ve O'nunla doğru ilişkiler kurabilmiş mutmain nefisler olarak Allah'a kavuşma lütfuna erersek, işte o zaman gerçek sevinci yaşayacağız, inşallah! Yani gurbetlik bitip yuvamıza döndüğümüz gün...
Elinizdeki bu çalışma, belki Allah'ı daha doğru tanıma ve O'nunla daha doğru ilişkiler kurarak kalplerde itminanın oluşmasına bir nebze katkısı olur düşüncesiyle aylık yayınlanan Özgün İrade dergisinde yayınlanmış yazılardan oluşmuştur.