Almanya Türkleri
Mehmet Akif Öztürk
Altmışlı yıllarda gurbete çıkan işçiler çalıştıkları ülkeyi yurt edinmiş ve bu kalıcı yerleşmeyle beraber Almanyalı Türklerin kimlik yapılanması başlamıştır. Araştırmada geçici işçilerin emekleri karşılığında kazandıkları ülkeyi yurt tutma sürecinde barınmaları, Almanca-Türkçe hibrit dilleri, çevreyle ilişkileri, okul ve meslek hayatları, emeklilik ve gündelik yaşamları, bireysel ve sosyal sermayeleri, hayat tecrübeleri problem alanı olarak ele alınmıştır. Kültürel yapı ve aile geleneklerinin yaşantı üzerindeki etkileri bağlamında göç kökenlilerin sosyal ve psikolojik deneyim anlatılarından yola çıkan kitap, yüz yüze görüşme ile gözlem analizinden oluşmuştur. Ekonomi, kültür, dünya görüşü, inanç, gelenek, dil ve dilin kullanımı yeni yurtta ötekiyle etkileşimli olarak işlemiştir. Bu kültürel varlık göç alan ülke toplumu tarafından en başından itibaren kabul görmemenin getirdiği yasal statü yokluğunda yapılandırıcıların içinde şekillenmektedir. Onların hikâyesi böylelikle gündelik ve gerçek olan ile gerçek ötesi iç içe geçmiş kültürleşmeyle göçün altmışıncı yılına ulaşmıştır.
Almanya Türkleri
Mehmet Akif Öztürk
Altmışlı yıllarda gurbete çıkan işçiler çalıştıkları ülkeyi yurt edinmiş ve bu kalıcı yerleşmeyle beraber Almanyalı Türklerin kimlik yapılanması başlamıştır. Araştırmada geçici işçilerin emekleri karşılığında kazandıkları ülkeyi yurt tutma sürecinde barınmaları, Almanca-Türkçe hibrit dilleri, çevreyle ilişkileri, okul ve meslek hayatları, emeklilik ve gündelik yaşamları, bireysel ve sosyal sermayeleri, hayat tecrübeleri problem alanı olarak ele alınmıştır. Kültürel yapı ve aile geleneklerinin yaşantı üzerindeki etkileri bağlamında göç kökenlilerin sosyal ve psikolojik deneyim anlatılarından yola çıkan kitap, yüz yüze görüşme ile gözlem analizinden oluşmuştur. Ekonomi, kültür, dünya görüşü, inanç, gelenek, dil ve dilin kullanımı yeni yurtta ötekiyle etkileşimli olarak işlemiştir. Bu kültürel varlık göç alan ülke toplumu tarafından en başından itibaren kabul görmemenin getirdiği yasal statü yokluğunda yapılandırıcıların içinde şekillenmektedir. Onların hikâyesi böylelikle gündelik ve gerçek olan ile gerçek ötesi iç içe geçmiş kültürleşmeyle göçün altmışıncı yılına ulaşmıştır.