Demokrasi ve insan haklarını en ateşli savunucusu Amerika'da, neredeyse eski demir perde ülkelerindeki gibi, herkesin ayrı ayrı, adım adım yakın takipte olmasını getiren "Yurtseverlik Yasası"nın hüküm sürdüğü bu zamanlarda, ülkenin orta batısında bir yıl... Büyük arabalara binen, büyük evlerde oturan, kapılarına bayraklar asan, her Pazar kiliseye giden ve her akşam hamburger yiyen bu insanların arasından, Amerikan Rüyasına dalacağız anlaşılan...
Sokak yok, otobüs yok, dükkan yok! Burası, işte burası, dünyanın en zengin memleketi! Nerede New York, nerede Chicago? Gökdelen gölgesi yok burada. Bir yanımızda Detroit varoşları, cinayetler, tecavüzler ve kullananın bir daha iflah olamayacağı uyuşturucular; öbür yanımızda da "Askerlerimize dua edelim", veya "Tanri Bush'u korusun" afişleri... Her kütüphaneye gidişimiz, internete her bağlanışımız, "Onlar" tarafından kontrol ediliyor artık. Öte yandan tek sesli Amerikan medyasından evlere yayılan büyük ülkenin büyük fantezileri; kozmetik, estetik, zenginlik, ama sahtelik. "Bana ne" ama, değil mi? Ben öğrenciyim, giderim üniversiteme, gelirim evime. Hem ben geçiciyim burada, kalbim hala İstanbul'da. Aklımıza Türkiye düşüyor sık sık... İki ülkenin haberleri, gerçekleri arasında, yaylım ateşinde kalmışız sanki... Kötü zaman, yanlış mekan... Rüyanın en tatsız anındayız vesselam!
"Üç kuruş fazla olsun, kırmızı olsun"la edebiyat dünyasına giriş yapan gazeteci Fatih Türkmenoğlu, bu kez ABD'de geçirdiği 15 ayla okuyucuların karşısına çıkıyor. Aldığı bir bursla, 35 yaşında tekrar öğrenciliği yaşayan Türkmenoğlu, Amerikan Rüyasını yorumluyor. Birbirine bağlı hikayelerle; okuyucuları Amerika'ya, Amerikan hakkında doğru varsayılan efsanelere, zaman zaman da Türkiye'ye ve kendilerine götürüyor.
Demokrasi ve insan haklarını en ateşli savunucusu Amerika'da, neredeyse eski demir perde ülkelerindeki gibi, herkesin ayrı ayrı, adım adım yakın takipte olmasını getiren "Yurtseverlik Yasası"nın hüküm sürdüğü bu zamanlarda, ülkenin orta batısında bir yıl... Büyük arabalara binen, büyük evlerde oturan, kapılarına bayraklar asan, her Pazar kiliseye giden ve her akşam hamburger yiyen bu insanların arasından, Amerikan Rüyasına dalacağız anlaşılan...
Sokak yok, otobüs yok, dükkan yok! Burası, işte burası, dünyanın en zengin memleketi! Nerede New York, nerede Chicago? Gökdelen gölgesi yok burada. Bir yanımızda Detroit varoşları, cinayetler, tecavüzler ve kullananın bir daha iflah olamayacağı uyuşturucular; öbür yanımızda da "Askerlerimize dua edelim", veya "Tanri Bush'u korusun" afişleri... Her kütüphaneye gidişimiz, internete her bağlanışımız, "Onlar" tarafından kontrol ediliyor artık. Öte yandan tek sesli Amerikan medyasından evlere yayılan büyük ülkenin büyük fantezileri; kozmetik, estetik, zenginlik, ama sahtelik. "Bana ne" ama, değil mi? Ben öğrenciyim, giderim üniversiteme, gelirim evime. Hem ben geçiciyim burada, kalbim hala İstanbul'da. Aklımıza Türkiye düşüyor sık sık... İki ülkenin haberleri, gerçekleri arasında, yaylım ateşinde kalmışız sanki... Kötü zaman, yanlış mekan... Rüyanın en tatsız anındayız vesselam!
"Üç kuruş fazla olsun, kırmızı olsun"la edebiyat dünyasına giriş yapan gazeteci Fatih Türkmenoğlu, bu kez ABD'de geçirdiği 15 ayla okuyucuların karşısına çıkıyor. Aldığı bir bursla, 35 yaşında tekrar öğrenciliği yaşayan Türkmenoğlu, Amerikan Rüyasını yorumluyor. Birbirine bağlı hikayelerle; okuyucuları Amerika'ya, Amerikan hakkında doğru varsayılan efsanelere, zaman zaman da Türkiye'ye ve kendilerine götürüyor.