Mercedes birdenbire fren yaptı ve bir sağa, sonra birden sola geçti. Direksiyonu kırdım. Çok geç. Tır'ın arka lastiği Saab'ı bir tenis topu gibi kenar çizgiye fırlattı. Birkaç saniye yönümü tutturmaya başarmış olmalıyım sonra bir buz plakasına çarptım ve düz çimli şevden aşağıya, fidanlığa fırladım. Direksiyona dayandım, kafesli teli parçaladım ve ön tekerlerden biri bir çukura girinceye kadar bir düzine kol kalınlığında çamı biçtim.
Türkçede ilk kez Boğazın Altınları romanıyla okuduğumuz Jürgen Ebertowski'nin İstanbul'da uzun bir süre yaşadığı, kentin kültürüne ve sorunlarına aşina olduğu hemen anlaşılıyor. Yabancı yazarlar için Türkiye'nin taşıdığı kriminal potansiyeli işaret etmesiyle de dikkate değer bir roman.
Mercedes birdenbire fren yaptı ve bir sağa, sonra birden sola geçti. Direksiyonu kırdım. Çok geç. Tır'ın arka lastiği Saab'ı bir tenis topu gibi kenar çizgiye fırlattı. Birkaç saniye yönümü tutturmaya başarmış olmalıyım sonra bir buz plakasına çarptım ve düz çimli şevden aşağıya, fidanlığa fırladım. Direksiyona dayandım, kafesli teli parçaladım ve ön tekerlerden biri bir çukura girinceye kadar bir düzine kol kalınlığında çamı biçtim.
Türkçede ilk kez Boğazın Altınları romanıyla okuduğumuz Jürgen Ebertowski'nin İstanbul'da uzun bir süre yaşadığı, kentin kültürüne ve sorunlarına aşina olduğu hemen anlaşılıyor. Yabancı yazarlar için Türkiye'nin taşıdığı kriminal potansiyeli işaret etmesiyle de dikkate değer bir roman.