Sinema modernizmin en özgürlükçü buluşlarından biri olarak, kimsenin kimseyi ezmediği bir dünya hasretinin, tekniğin imkânlarıyla gönüllere taht kurmasını sağlayabilir. Bu tahtın bahtını yapmak için, kökenlerini Griffith'in tek bir görüşü hiçbir şekilde sorgulamaksızın kabul ettirmeye dayalı estetik anlayışından alan Hollywood'un klasik anlatı sinemasının alışkanlıklardan kopuş gerekir. Bu kopuş sanat ve estetik hakkında ilkçağlardan itibaren süregiden “güzel”, “gerçek”, “iyi” kavramlarına dair bir bakış açısı yaratmakla başlar.
Sinemada faşizm eleştirisinin estetik politikası üzerine bir çalışma yapabilmek için; estetiğin felsefi ve ideolojik gelişimine, anti-faşist mücadelelerin tarihine, sinemada anti-faşist ve özgürlükçü film biçimi arayışlarının geçmişine, faşizmin emperyalist yayılmacılığının damgasını vurduğu 1930'ların sonunda Georg Lukács ile Ernst Bloch arasında başlayıp Walter Benjamin ve Bertolt Brecht'in de dâhil olduğu gerçekçilik tartışmalarına, Vertov'un manifestosuna, egemen film biçimlerine ve burjuva ideolojisine en ileri noktadan saldıran Godard'ın film biçimine bakılarak yol alınmalıdır. Bu yolun güzergâhı içinde şekillenen film analiz yöntemi ile 1945 sonrası İtalya'da faşizmle yüzleşen filmleri ele alan bu çalışma, izleyiciyi özgürleştiren ve bir özne olarak sorumluluk almaya teşvik eden sinema kuramlarına katkıda bulunmayı hedefliyor. Günümüzde binlerce film, kitap, sanat ürünü arasında kaybolanlar için bir filmi okumak ya da yaşadığı dünyayı anlamak giderek zorlaşırken, bu filmler ve analizler, sadece sinema, faşizm ve anti-faşist mücadeleler hakkında önemli fikirler, felsefeler, imgeler yaratmış olmakla kalmaz; sınıfsız, sınırsız, özgür bir dünya düşü uğruna mücadele edenlerin
referans alabileceği özgürleştirici bir estetik politika için de çerçeve yaratır.
Sinema modernizmin en özgürlükçü buluşlarından biri olarak, kimsenin kimseyi ezmediği bir dünya hasretinin, tekniğin imkânlarıyla gönüllere taht kurmasını sağlayabilir. Bu tahtın bahtını yapmak için, kökenlerini Griffith'in tek bir görüşü hiçbir şekilde sorgulamaksızın kabul ettirmeye dayalı estetik anlayışından alan Hollywood'un klasik anlatı sinemasının alışkanlıklardan kopuş gerekir. Bu kopuş sanat ve estetik hakkında ilkçağlardan itibaren süregiden “güzel”, “gerçek”, “iyi” kavramlarına dair bir bakış açısı yaratmakla başlar.
Sinemada faşizm eleştirisinin estetik politikası üzerine bir çalışma yapabilmek için; estetiğin felsefi ve ideolojik gelişimine, anti-faşist mücadelelerin tarihine, sinemada anti-faşist ve özgürlükçü film biçimi arayışlarının geçmişine, faşizmin emperyalist yayılmacılığının damgasını vurduğu 1930'ların sonunda Georg Lukács ile Ernst Bloch arasında başlayıp Walter Benjamin ve Bertolt Brecht'in de dâhil olduğu gerçekçilik tartışmalarına, Vertov'un manifestosuna, egemen film biçimlerine ve burjuva ideolojisine en ileri noktadan saldıran Godard'ın film biçimine bakılarak yol alınmalıdır. Bu yolun güzergâhı içinde şekillenen film analiz yöntemi ile 1945 sonrası İtalya'da faşizmle yüzleşen filmleri ele alan bu çalışma, izleyiciyi özgürleştiren ve bir özne olarak sorumluluk almaya teşvik eden sinema kuramlarına katkıda bulunmayı hedefliyor. Günümüzde binlerce film, kitap, sanat ürünü arasında kaybolanlar için bir filmi okumak ya da yaşadığı dünyayı anlamak giderek zorlaşırken, bu filmler ve analizler, sadece sinema, faşizm ve anti-faşist mücadeleler hakkında önemli fikirler, felsefeler, imgeler yaratmış olmakla kalmaz; sınıfsız, sınırsız, özgür bir dünya düşü uğruna mücadele edenlerin
referans alabileceği özgürleştirici bir estetik politika için de çerçeve yaratır.