Hafız, bir batı şairini İran'ın söz sarayına meftun etmiş, o arifi kanatlarının üzerine alarak göklerin en yüksek zirvesine uçurmuştu.
Doğu batıdan yüzlerce yıl uzak olsa da, zamanın ihtilafları, töreler, setler ve engeller bu iki şairi ayırsa da, asumani bir sesin bu iki şairin kulaklarında inlemesine engel olamamıştı.
Her iki şair de bilimin cazibesine kendilerini kaptırmışlar ve gerçek âleme susamışlardı.
Dünya halkı yaradılışın sır çeşmesinden sel damlaları gibi perişan bir şekilde dökülmüş, birbirlerine girmiş bir şekilde yokluk denizine dökülüyordu.
Bunlar arasında bir yaprak, bu kötü alın yazısıyla mücadele ederek yerden göğe doğru yükseliyordu.
Bu yaprak gerçeği arıyor, o gerçeği bulana kadar da uçuyordu.
Maddi güçlükler ona çocuk oyuncakları gibi geliyordu.
Bunlar çocukları mutlu ederdi ama kendi derdine çare olmuyordu.
Onlar bu sanatın yaradılış sırrını arıyorlardı.
Bu arifler gönülleri huzur bulsun diye o gerçeği arıyorlardı.
Hafız, bir batı şairini İran'ın söz sarayına meftun etmiş, o arifi kanatlarının üzerine alarak göklerin en yüksek zirvesine uçurmuştu.
Doğu batıdan yüzlerce yıl uzak olsa da, zamanın ihtilafları, töreler, setler ve engeller bu iki şairi ayırsa da, asumani bir sesin bu iki şairin kulaklarında inlemesine engel olamamıştı.
Her iki şair de bilimin cazibesine kendilerini kaptırmışlar ve gerçek âleme susamışlardı.
Dünya halkı yaradılışın sır çeşmesinden sel damlaları gibi perişan bir şekilde dökülmüş, birbirlerine girmiş bir şekilde yokluk denizine dökülüyordu.
Bunlar arasında bir yaprak, bu kötü alın yazısıyla mücadele ederek yerden göğe doğru yükseliyordu.
Bu yaprak gerçeği arıyor, o gerçeği bulana kadar da uçuyordu.
Maddi güçlükler ona çocuk oyuncakları gibi geliyordu.
Bunlar çocukları mutlu ederdi ama kendi derdine çare olmuyordu.
Onlar bu sanatın yaradılış sırrını arıyorlardı.
Bu arifler gönülleri huzur bulsun diye o gerçeği arıyorlardı.