“Her şeyi göze alanlar, aysız bir gece vakti yalnız kabı kacağı, öteyi beriyi, tası tarağı, çoluğu çocuğu, yatağı yorganı, çulu çaputu değil; ellerindeki nasırı, dudaklarındaki duaları, kulaklarındaki ninnileri, içlerindeki sesleri, soludukları dağ kokusunu, dillerindeki dikenleri, dedelerinin anlattığı kaçgöç hikâyelerini, söyledikleri türküleri, akıllarındaki gel gitleri, kuşkularını, kendilerinden öncekilerin sırtlarına bindirdiklerini; ne varsa yaşayıp biriktirdikleri güçleri yettiğince yüklediler kamyonun tepesine, kendileriyle birlikte. Kamyona yüklediklerinden, içlerine attıklarından daha çoktu geride bıraktıkları. İnsan ne kadarını yükleyip nereye kadar sürükleyerek taşıyabilirdi ki çocukluk vatanını?”
“Her şeyi göze alanlar, aysız bir gece vakti yalnız kabı kacağı, öteyi beriyi, tası tarağı, çoluğu çocuğu, yatağı yorganı, çulu çaputu değil; ellerindeki nasırı, dudaklarındaki duaları, kulaklarındaki ninnileri, içlerindeki sesleri, soludukları dağ kokusunu, dillerindeki dikenleri, dedelerinin anlattığı kaçgöç hikâyelerini, söyledikleri türküleri, akıllarındaki gel gitleri, kuşkularını, kendilerinden öncekilerin sırtlarına bindirdiklerini; ne varsa yaşayıp biriktirdikleri güçleri yettiğince yüklediler kamyonun tepesine, kendileriyle birlikte. Kamyona yüklediklerinden, içlerine attıklarından daha çoktu geride bıraktıkları. İnsan ne kadarını yükleyip nereye kadar sürükleyerek taşıyabilirdi ki çocukluk vatanını?”