Bir gün seksen vagonlu uzun burunlu kırmızı bir dizel tren, tam köyün girişinde arıza yaptı. Yarım saat geçmeden neredeyse bütün köylüler demiryolu köprüsünün altından geçerek, demiryolu boyundaki yamaca otuzar, kırkar santimetre aralarla çömdüler. Çok uzaklardan bakan biri leylekler gelmiş sanabilirdi.
Köyün kahvesi trenin bulunduğu yere yüz metre mesafedeydi ve kahveci, kahvenin önüne çıkmış sinirli hareketlerle, yerdeki boş sigara paketlerini tekmeliyordu. Çünkü, kahvede müşteri yoktu ve herkes treni izlemeye gitmişti.
İkindi ezanı okunuyordu. “Gidip ikindiyi kılalım” diye düşünerek yerlerinden kalkmış olan bazı ihtiyarlar, trenden gelen korkunç, homurtulu sesi duyunca tekrar yerlerine çömdüler.
Arpa mı, Buğday mı? adlı bu kitap, okuyucuyu yıllar içinde yitirilmiş ve şu an özlemle anılan güzelliklerin içine taşıyor; kendilerini bu anıların içinde bulmalarını amaçlıyor.
Arpa mı, Buğday mı? sade Türkçe anlatımıyla herkesin içinde kendine bir yer bulabileceği nitelikte…
Ömer Bilgin
Bir gün seksen vagonlu uzun burunlu kırmızı bir dizel tren, tam köyün girişinde arıza yaptı. Yarım saat geçmeden neredeyse bütün köylüler demiryolu köprüsünün altından geçerek, demiryolu boyundaki yamaca otuzar, kırkar santimetre aralarla çömdüler. Çok uzaklardan bakan biri leylekler gelmiş sanabilirdi.
Köyün kahvesi trenin bulunduğu yere yüz metre mesafedeydi ve kahveci, kahvenin önüne çıkmış sinirli hareketlerle, yerdeki boş sigara paketlerini tekmeliyordu. Çünkü, kahvede müşteri yoktu ve herkes treni izlemeye gitmişti.
İkindi ezanı okunuyordu. “Gidip ikindiyi kılalım” diye düşünerek yerlerinden kalkmış olan bazı ihtiyarlar, trenden gelen korkunç, homurtulu sesi duyunca tekrar yerlerine çömdüler.
Arpa mı, Buğday mı? adlı bu kitap, okuyucuyu yıllar içinde yitirilmiş ve şu an özlemle anılan güzelliklerin içine taşıyor; kendilerini bu anıların içinde bulmalarını amaçlıyor.
Arpa mı, Buğday mı? sade Türkçe anlatımıyla herkesin içinde kendine bir yer bulabileceği nitelikte…
Ömer Bilgin