Belki otağda oturmuş, Kevser suyuyla yıkanmış, saçını taramış, o yumuşak, sarı lepiska saçın omuzlarına düşmüş, her türlü kokuyla yıkanmış, melek ve meleklerin başı Rıdvan ile konuşuyorsun. Belki de tuba ağacının altında akan bal ile süt nehrinin kenarındasın. Sana ulaşmam imkânsız olur. O zaman İsrafil'in üfleyeceği, Sur düdüğünü beklerim. O zaman ölüler dirilir ve bende sana kavuşurum. Ama mutlaka kavuşacağım…
Dilşa, gülümseyerek yatağa girdi. Ben ise, ruhsuz, içine kapanmış, sıkıntıdan patlayacak, ölümü arayıp da bulamayan bir durumdaydım. Eşimin kucağında, sıcak nefesin altında, lepiska saçların içinde cansız duruyordum. Acıların en büyüğünü yaşıyordum. İşkence esnasında iğdiş edilmiştim. Sır kalmadı. Ben ölmeden öldürüldüm. Ne toprağa gömüldüm, ne de yaşadım. Günlerim cehennem oldu. Artık konuşacağım, içimdeki mezarlığı ortaya sereceğim. Yalanları sırtlamayacağım…
Belki otağda oturmuş, Kevser suyuyla yıkanmış, saçını taramış, o yumuşak, sarı lepiska saçın omuzlarına düşmüş, her türlü kokuyla yıkanmış, melek ve meleklerin başı Rıdvan ile konuşuyorsun. Belki de tuba ağacının altında akan bal ile süt nehrinin kenarındasın. Sana ulaşmam imkânsız olur. O zaman İsrafil'in üfleyeceği, Sur düdüğünü beklerim. O zaman ölüler dirilir ve bende sana kavuşurum. Ama mutlaka kavuşacağım…
Dilşa, gülümseyerek yatağa girdi. Ben ise, ruhsuz, içine kapanmış, sıkıntıdan patlayacak, ölümü arayıp da bulamayan bir durumdaydım. Eşimin kucağında, sıcak nefesin altında, lepiska saçların içinde cansız duruyordum. Acıların en büyüğünü yaşıyordum. İşkence esnasında iğdiş edilmiştim. Sır kalmadı. Ben ölmeden öldürüldüm. Ne toprağa gömüldüm, ne de yaşadım. Günlerim cehennem oldu. Artık konuşacağım, içimdeki mezarlığı ortaya sereceğim. Yalanları sırtlamayacağım…