Fırtına Kuşu onu ilk defa Meclisin önünde ve kürsüde görüyordum. Eski Anadolu, onun davetine, her şekilde her kıyafette birtakım adamlar göndermişti. Bektaşi şeyhleri. Konya Çelebileri, medrese uleması, ayaklarında Eti çarıkları. Asuri kılığında şarklı ağalar toplanmışlardı. Okulun yetiştirdiği kimseler, dağın, kırın ve geleneğin yetiştirdiği kimselerle birlikte toplantı halindeyiz. Kürsüye çıktı ve davasını açıkladı. Bugünkü Türkiye, iyi söylenmiş bir söz üzerine kurulmuştur.Fırtına Kuşu, elinde kendinden başka bir kuvvet olmaksızın karşımıza çıktığı vakit, ona kim inanırdı; eğer sesinde büyük iman olmasaydı. Kelimeler ağzından çıktıkça, arkada bir şey kurulduğunu arılıyorduk. Konuşuyor ve bir şey bina ediyordu. Her kelime, kayaların içine oyulmuş çukurlara temel taşları gibi iniyordu. Kumral adamın mavi gözleri ara sıra dinleyenlere bakıyordu.Aramızdaydı. sesinde, eski bir milletin en iç kuvvetleri coşuyordu. Dinlemiyorduk, görüyorduk; konuşmuyordu, yapıyordu. Mücadele Kuşu kayanın üstünde kanatlarını açmış, iki gök parçası gibi bakan gözlerini süzmüş, haykırıyor. Bu ses. ruhu derhal etkisi atlında bırakıyordu.Söz adamı, fiil adamının yollarını açtı. Memleketi kurtarmadan önce kalpleri yeisten kurtarmak lazımdı. Fırtına Kuşu en evvel kalpleri kazandı.Memleket kurtuluşunun başında bir hatip vardır; onun askeri, teşkilatçı, ıslahatçı.... bütün diğer kuvvetleri, hatibin inandırdığı ruhlar üzerinde çalışmak imkânını buldular.Felaket günleri içinde O, çevresi uçurumdan ibaret bir kürsünün üstünde konuştu. O cihan karşısına bir davacı gibi çıktı. Aynı kürsü üstünde. O bir gün hükümlerini verdi. O gün, O bir hâkimdi. Bir gün verdiği hükümleri yürütmek, tatbik etmek için icra vazifesini üzerine aldı. Topladığı orduların başına geçti.Önümüzde giden kuş, kılavuz kuş! Hepimizin kalbinde senden gelen bir ışık, yeni ufuklara doğru izinden akıp gidiyoruz.
Fırtına Kuşu onu ilk defa Meclisin önünde ve kürsüde görüyordum. Eski Anadolu, onun davetine, her şekilde her kıyafette birtakım adamlar göndermişti. Bektaşi şeyhleri. Konya Çelebileri, medrese uleması, ayaklarında Eti çarıkları. Asuri kılığında şarklı ağalar toplanmışlardı. Okulun yetiştirdiği kimseler, dağın, kırın ve geleneğin yetiştirdiği kimselerle birlikte toplantı halindeyiz. Kürsüye çıktı ve davasını açıkladı. Bugünkü Türkiye, iyi söylenmiş bir söz üzerine kurulmuştur.Fırtına Kuşu, elinde kendinden başka bir kuvvet olmaksızın karşımıza çıktığı vakit, ona kim inanırdı; eğer sesinde büyük iman olmasaydı. Kelimeler ağzından çıktıkça, arkada bir şey kurulduğunu arılıyorduk. Konuşuyor ve bir şey bina ediyordu. Her kelime, kayaların içine oyulmuş çukurlara temel taşları gibi iniyordu. Kumral adamın mavi gözleri ara sıra dinleyenlere bakıyordu.Aramızdaydı. sesinde, eski bir milletin en iç kuvvetleri coşuyordu. Dinlemiyorduk, görüyorduk; konuşmuyordu, yapıyordu. Mücadele Kuşu kayanın üstünde kanatlarını açmış, iki gök parçası gibi bakan gözlerini süzmüş, haykırıyor. Bu ses. ruhu derhal etkisi atlında bırakıyordu.Söz adamı, fiil adamının yollarını açtı. Memleketi kurtarmadan önce kalpleri yeisten kurtarmak lazımdı. Fırtına Kuşu en evvel kalpleri kazandı.Memleket kurtuluşunun başında bir hatip vardır; onun askeri, teşkilatçı, ıslahatçı.... bütün diğer kuvvetleri, hatibin inandırdığı ruhlar üzerinde çalışmak imkânını buldular.Felaket günleri içinde O, çevresi uçurumdan ibaret bir kürsünün üstünde konuştu. O cihan karşısına bir davacı gibi çıktı. Aynı kürsü üstünde. O bir gün hükümlerini verdi. O gün, O bir hâkimdi. Bir gün verdiği hükümleri yürütmek, tatbik etmek için icra vazifesini üzerine aldı. Topladığı orduların başına geçti.Önümüzde giden kuş, kılavuz kuş! Hepimizin kalbinde senden gelen bir ışık, yeni ufuklara doğru izinden akıp gidiyoruz.