Bu defter Eskişehir - İstanbul trenlerinden birinde bulundu. Defteri bize ulaştıran yemekli vagon garsonlarından M.Y. (34) ismini bilmediği defter sahibini, her şeyden anlayan, konuşmasını seven, esprili biri olarak tanımlıyor. Garsonun dediğine göre, sürekli bir şeyler yazan bu ilginç kişi sık sık gökyüzüne bakıp yıldız var da biz mi vermiyoruz diye söylenirmiş...
Araştırmalarımız bizi defter sahibinin gerçek kimliğine ulaştırmakta gecikmedi. Defterin sahibi, reklam ve halkla ilişkiler dünyasında Atıf Hoca olarak bilinen, Anadolu Üniversitesi öğretim üyelerinden Profesör Doktor Ali Atıf Bir'den başkası değildi. Üstelik onun, kurumsal ve kuramsal iletişim, reklam, halkla ilişkiler ve araştırmayla ilgili bu çok boyutlu ve renkli yazıları daha önce Para dergisinde de yayınlanmıştı. Yazılar, bir akademisyenin üniversite kadar 'hayatın' da içinde olabileceğinin, kuram ve pratik arasındaki ayrılmazlığın en güzel kanıtlarıydı.
Gelişmeler birbirini izliyor; Atıf Hoca'nın tüm birikimini bir yemekli vagon muhabbeti tadında aktardığı bu yazıların defterde durduğu gibi duramayacağı giderek daha iyi anlaşılıyordu...
Bu defter Eskişehir - İstanbul trenlerinden birinde bulundu. Defteri bize ulaştıran yemekli vagon garsonlarından M.Y. (34) ismini bilmediği defter sahibini, her şeyden anlayan, konuşmasını seven, esprili biri olarak tanımlıyor. Garsonun dediğine göre, sürekli bir şeyler yazan bu ilginç kişi sık sık gökyüzüne bakıp yıldız var da biz mi vermiyoruz diye söylenirmiş...
Araştırmalarımız bizi defter sahibinin gerçek kimliğine ulaştırmakta gecikmedi. Defterin sahibi, reklam ve halkla ilişkiler dünyasında Atıf Hoca olarak bilinen, Anadolu Üniversitesi öğretim üyelerinden Profesör Doktor Ali Atıf Bir'den başkası değildi. Üstelik onun, kurumsal ve kuramsal iletişim, reklam, halkla ilişkiler ve araştırmayla ilgili bu çok boyutlu ve renkli yazıları daha önce Para dergisinde de yayınlanmıştı. Yazılar, bir akademisyenin üniversite kadar 'hayatın' da içinde olabileceğinin, kuram ve pratik arasındaki ayrılmazlığın en güzel kanıtlarıydı.
Gelişmeler birbirini izliyor; Atıf Hoca'nın tüm birikimini bir yemekli vagon muhabbeti tadında aktardığı bu yazıların defterde durduğu gibi duramayacağı giderek daha iyi anlaşılıyordu...