Atopolojik Sapmalar - Deleuze ve Guattari

Stok Kodu:
9786059894050
Boyut:
13.50x19.50
Sayfa Sayısı:
76
Basım Yeri:
İstanbul
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2015
Kapak Türü:
Ciltsiz
Kağıt Türü:
2. Hamur
Dili:
Türkçe
Kategori:
%15 indirimli
13,89
11,81
9786059894050
399578
Atopolojik Sapmalar - Deleuze ve Guattari
Atopolojik Sapmalar - Deleuze ve Guattari
11.81

21. Yüzyıl'ı en çok etkisi altına alan iki isim Deleuze ve Guattari üzerine şüphesiz ki çok şey yazıldı çok şey söylendi ancak iki düşünürün fikirleriyle felsefe yapma Türkçe literatürde sık karşımıza çıkan bir durum değil. Aracagök, Atopolojik Sapmalar'da zor olana kıvrılıyor ve Deleuze ve Guattari düşüncesiyle sımsıkı felsefe yapıyor. Kitabın önsözünü yazan Manola Antonioli kitabı şöyle tarif ediyor; Deleuze'ü felsefi ritimlerle ilgilenen bir müzisyen gibi okuyan Zafer Aracagök, dikkatimizi Deleuze düşüncesindeki 'indécidable' meselesine çekiyor. Deleuze ve Guattari ile olan karşılaşmasının 'iş ilişkisi' olmadığı gibi, uğraşının da derslerini hazırlayıp bilgisinden kar eden profesyonel bir profesör uğraşı değil, 'aşk meselesi' olduğu açıkça görülüyor. Aracagök, Deleuze ve Guattari'nin oluş felsefesinin ('kadın-oluş', 'hayvan-oluş', 'algılanamaz-oluş', 'yeğin-oluş', vb.) düşüncelerinde yarattığı çatlağı sınırlarına, uç noktalarına itiyor: bu volkanik düşüncenin lavları aktıkça Deleuze ve Guattari'nin ortak çalışmalarında tasarladıkları 'kaçış çizgileri' yahut 'cadı kaçışı' yeni kombinasyonlara ve sonuçlara parçalanıyor. Bu işlem, kuantum teorisinin olduğu kadar kuir teorinin ve psikanalizin de yardımıyla, Deleuze ve Guattari'nin düşüncesinin bizzat onlar için bile örtük, karanlık ve daima indécidable kalan yönlerini öne çıkarmayı amaçlıyor. Bu yüzden burada söz konusu olan şey Deleuze'ün çalıştığı filozoflara (Spinoza, Kant, Leibniz, Nietzsche, Bergson) ilişkin önerdiği şeyi Deleuze ve Guattari'ye uygulamak oluyor: arkadan yaklaşmak.

Eğer heteroseksüel aşk, kimliklerin sabitlendiği ve Ödipalleşmiş toplumsal cinsiyetler ekseninde dağıtıldığı bir yerde olanaklıysa, Deleuze ve Guattari'nin 'eşcinsel taşkın' olarak tasvir ettiği şeyin - Deleuze'ün Anlamın Mantığı'nda çok iyi açıkladığı gibi - spekülerin aksine, sadece derinliksiz bir yüzey etkisi olan, sesle (gürültü? velvele?) doyurulmuş yatay bir genişleme çizdiği söylenebilir. Dahası, Deleuze ve Guattari'nin Kafka kitaplarında ortaya koydukları gibi, 'eşcinsel yayılma', tekillikleri bir sapkınlık-makinesi temelinde bağlayan bir ifade-makinesi, estetikten ziyade ifadeyi merkezine alan bir özdeşlik eleştirisidir. Evet, ses / tını/ gürültü burada hala söz konusudur ancak bunları aşan bir aşkınsal tanınmadığı için asla tanrının, annenin veya babanın sesleriyle orkestrasyonu yapılmış bir kompozisyona, şarkıya veya melodiye bağlanamazlar. Kritik sapkınlık, yalnızca, velveleli nakarat yankıları özdeşliğin karanlık koridorlarında asla duyulamayacak birincil bir 'duygusal bağ'a uzanan belli belirsiz ritim öbekleriyle çalışır. 'Siyasal'ın idame ettirilmesi bağlamında, ne speküler ne spekülatif olanla bir ilişkisi vardır.

21. Yüzyıl'ı en çok etkisi altına alan iki isim Deleuze ve Guattari üzerine şüphesiz ki çok şey yazıldı çok şey söylendi ancak iki düşünürün fikirleriyle felsefe yapma Türkçe literatürde sık karşımıza çıkan bir durum değil. Aracagök, Atopolojik Sapmalar'da zor olana kıvrılıyor ve Deleuze ve Guattari düşüncesiyle sımsıkı felsefe yapıyor. Kitabın önsözünü yazan Manola Antonioli kitabı şöyle tarif ediyor; Deleuze'ü felsefi ritimlerle ilgilenen bir müzisyen gibi okuyan Zafer Aracagök, dikkatimizi Deleuze düşüncesindeki 'indécidable' meselesine çekiyor. Deleuze ve Guattari ile olan karşılaşmasının 'iş ilişkisi' olmadığı gibi, uğraşının da derslerini hazırlayıp bilgisinden kar eden profesyonel bir profesör uğraşı değil, 'aşk meselesi' olduğu açıkça görülüyor. Aracagök, Deleuze ve Guattari'nin oluş felsefesinin ('kadın-oluş', 'hayvan-oluş', 'algılanamaz-oluş', 'yeğin-oluş', vb.) düşüncelerinde yarattığı çatlağı sınırlarına, uç noktalarına itiyor: bu volkanik düşüncenin lavları aktıkça Deleuze ve Guattari'nin ortak çalışmalarında tasarladıkları 'kaçış çizgileri' yahut 'cadı kaçışı' yeni kombinasyonlara ve sonuçlara parçalanıyor. Bu işlem, kuantum teorisinin olduğu kadar kuir teorinin ve psikanalizin de yardımıyla, Deleuze ve Guattari'nin düşüncesinin bizzat onlar için bile örtük, karanlık ve daima indécidable kalan yönlerini öne çıkarmayı amaçlıyor. Bu yüzden burada söz konusu olan şey Deleuze'ün çalıştığı filozoflara (Spinoza, Kant, Leibniz, Nietzsche, Bergson) ilişkin önerdiği şeyi Deleuze ve Guattari'ye uygulamak oluyor: arkadan yaklaşmak.

Eğer heteroseksüel aşk, kimliklerin sabitlendiği ve Ödipalleşmiş toplumsal cinsiyetler ekseninde dağıtıldığı bir yerde olanaklıysa, Deleuze ve Guattari'nin 'eşcinsel taşkın' olarak tasvir ettiği şeyin - Deleuze'ün Anlamın Mantığı'nda çok iyi açıkladığı gibi - spekülerin aksine, sadece derinliksiz bir yüzey etkisi olan, sesle (gürültü? velvele?) doyurulmuş yatay bir genişleme çizdiği söylenebilir. Dahası, Deleuze ve Guattari'nin Kafka kitaplarında ortaya koydukları gibi, 'eşcinsel yayılma', tekillikleri bir sapkınlık-makinesi temelinde bağlayan bir ifade-makinesi, estetikten ziyade ifadeyi merkezine alan bir özdeşlik eleştirisidir. Evet, ses / tını/ gürültü burada hala söz konusudur ancak bunları aşan bir aşkınsal tanınmadığı için asla tanrının, annenin veya babanın sesleriyle orkestrasyonu yapılmış bir kompozisyona, şarkıya veya melodiye bağlanamazlar. Kritik sapkınlık, yalnızca, velveleli nakarat yankıları özdeşliğin karanlık koridorlarında asla duyulamayacak birincil bir 'duygusal bağ'a uzanan belli belirsiz ritim öbekleriyle çalışır. 'Siyasal'ın idame ettirilmesi bağlamında, ne speküler ne spekülatif olanla bir ilişkisi vardır.

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat