Zaman geçtikçe far ediliyor sesler: Dalların arasında, ölümlü dünyadan alacaklı bir hayalet gibi dolaşan rüzgâr; ahşabın arasından içeriye girmeye çalışıyor. İçeride hırıltılı soluklar var, onları merak ediyor. Ara sıra ufak bir hareket oluyor bu ölülerin arasında… Sudan çıkarıldıktan sonra etrafa gelişigüzel atılmış balıkları andırıyorlar, onlar gibi ellerinde kalan küçücük çabayı ancak küçük bir titreyişe harcayabiliyorlar.
Hâlâ yaşadığını fark eden ilk kişi, bir kız çocuğu oldu. Açtığı gözleriyle yerde yüzükoyun yatmaya devam etti. Yattığı zemin; üzeri kahverengi çam yapraklarıyla kaplı, düzleştirilmiş, yarı kuru bir topraktı. Çevresine bakındı. Bulunduğu yerin ta öbür köşesinde pis bir yer yatağı ve yanındaki sandık dışında etrafta çam iğnelerinden başka hiçbir şey yoktu. Her yer karanlıktı. Gece olmuş olmalıydı. Kalkmak istemiyordu. Kalkarsa ellerine ve yanağına yapışmış çam iğneleri canını yakacaktı. Acaba ne kadar zamandır burada böylece yatıyordu? Bilmiyordu ama onu bu hâle neyin getirdiğini çok iyi biliyordu.
“Gelir mi gelir mi
Bu gece de gelir mi…”
Karanlık bir orman…
Bir kulübe…
Akıl almayan, vicdana sığmayan olaylar…
Vahşeti, canileşmeden anlatabilmek bıçak sırtında yürümeye benzer. Bu zorlu yolculukta emin adımlarla ilerleyen yazar, aklımıza getirmekten çekindiğimiz fakat her gün duyduğumuz olayları okuyanı yaralamadan ama yaşananları iliklerimize kadar hissettirecek gerçeklikte okurlarıyla buluşturuyor.
Zaman geçtikçe far ediliyor sesler: Dalların arasında, ölümlü dünyadan alacaklı bir hayalet gibi dolaşan rüzgâr; ahşabın arasından içeriye girmeye çalışıyor. İçeride hırıltılı soluklar var, onları merak ediyor. Ara sıra ufak bir hareket oluyor bu ölülerin arasında… Sudan çıkarıldıktan sonra etrafa gelişigüzel atılmış balıkları andırıyorlar, onlar gibi ellerinde kalan küçücük çabayı ancak küçük bir titreyişe harcayabiliyorlar.
Hâlâ yaşadığını fark eden ilk kişi, bir kız çocuğu oldu. Açtığı gözleriyle yerde yüzükoyun yatmaya devam etti. Yattığı zemin; üzeri kahverengi çam yapraklarıyla kaplı, düzleştirilmiş, yarı kuru bir topraktı. Çevresine bakındı. Bulunduğu yerin ta öbür köşesinde pis bir yer yatağı ve yanındaki sandık dışında etrafta çam iğnelerinden başka hiçbir şey yoktu. Her yer karanlıktı. Gece olmuş olmalıydı. Kalkmak istemiyordu. Kalkarsa ellerine ve yanağına yapışmış çam iğneleri canını yakacaktı. Acaba ne kadar zamandır burada böylece yatıyordu? Bilmiyordu ama onu bu hâle neyin getirdiğini çok iyi biliyordu.
“Gelir mi gelir mi
Bu gece de gelir mi…”
Karanlık bir orman…
Bir kulübe…
Akıl almayan, vicdana sığmayan olaylar…
Vahşeti, canileşmeden anlatabilmek bıçak sırtında yürümeye benzer. Bu zorlu yolculukta emin adımlarla ilerleyen yazar, aklımıza getirmekten çekindiğimiz fakat her gün duyduğumuz olayları okuyanı yaralamadan ama yaşananları iliklerimize kadar hissettirecek gerçeklikte okurlarıyla buluşturuyor.