Türk toplumu, altı asırlık çınar Osmanlı devletinin sona ermesi ve yeni kurulan Cumhuriyet çatısı altında, geçmişi Tanzimat dönemine kadar uzanan bir Batılılaşma serüveninin en keskin, en radikal ve aynı zamanda en yıkıcı dönemini yaşamıştır. Asırlarca biriktirilmiş medeniyet ve kültür, kılık-kıyafetten kullanılan alfabeye, hukuk sisteminden devlet nizamına kadar uzanan geniş bir yelpazede târümâr edilmiştir. Bu işin öncülüğünü, en az politikacılar kadar "aydın" denilen zümre de yapmıştır. Kendi kabuğundan utanan, kendi geçmişinden, tarihinden, medeniyetinden vebalı imişcesine kaçan bu zümre, "medenîleşme" kılıfı altında, yaşadığı topluma karşı yabancılaşmış, taklit değerler üzerine bir hayat inşası için çabalamıştır. Bir eğitimci, şair ve mütefekkir olan Akif İnan, bu eserinde yer alan yazılarında, ülkemizin en önemli sorunlarından birine, "aydınlar" konusuna ve bu zümrenin Batı medeniyeti ile alışverişinin kendi insanımıza yansımasına yönelik görüş ve eleştirilerini dile getiriyor...
Türk toplumu, altı asırlık çınar Osmanlı devletinin sona ermesi ve yeni kurulan Cumhuriyet çatısı altında, geçmişi Tanzimat dönemine kadar uzanan bir Batılılaşma serüveninin en keskin, en radikal ve aynı zamanda en yıkıcı dönemini yaşamıştır. Asırlarca biriktirilmiş medeniyet ve kültür, kılık-kıyafetten kullanılan alfabeye, hukuk sisteminden devlet nizamına kadar uzanan geniş bir yelpazede târümâr edilmiştir. Bu işin öncülüğünü, en az politikacılar kadar "aydın" denilen zümre de yapmıştır. Kendi kabuğundan utanan, kendi geçmişinden, tarihinden, medeniyetinden vebalı imişcesine kaçan bu zümre, "medenîleşme" kılıfı altında, yaşadığı topluma karşı yabancılaşmış, taklit değerler üzerine bir hayat inşası için çabalamıştır. Bir eğitimci, şair ve mütefekkir olan Akif İnan, bu eserinde yer alan yazılarında, ülkemizin en önemli sorunlarından birine, "aydınlar" konusuna ve bu zümrenin Batı medeniyeti ile alışverişinin kendi insanımıza yansımasına yönelik görüş ve eleştirilerini dile getiriyor...