Ferda İzbudak Akıncı, yeni öykü kitabı, Aynalı Göl ile yeniden okurlarıyla buluşuyor. Bu kitapta yer alan öykülerle Orhan Kemal (2005) Öykü Ödülü'nü kazanan yazar; okuru, kokinaların kırmızısı ve gül kokularıyla sarıp sarmalanmış uğraklarda soluklandırıp yeniden, uzun ve gizemli yolculuklara çıkartıyor. Yolunuz bu kez, artık can bile çalamayan yaşlı bir zangoç ile gerçeğin acımasız duvarına toslamayı reddeden yaşlı bir kadının "anlamanın" temelinde oluşan dostluğundan, bir ameliyathanenin herkesin kendi payına düşeni yaşadığı, ölümle yaşam arasında gidip gelen çıplağına, oradan da "göl suları gibi sığ ve kıpırtısız" yaşamlara düşecek. Yazarın duru dilinden damlayan bu öyküleri okudukça Cortazar'ın sözü çınlıyor kulaklarımızda: " Düzyazı bir boks maçı gibidir, romanı puan alarak kazanabilirsiniz ama öyküde nakavt etmeniz gerekir"... "Herkes onlara ‘Yarasalar' diyordu. Geceleri sokağa çıkan kızlardı onlar. Karanlık basmadan yüzlerini gören pek olmuyordu. Akşamları, bu yoksul semte hiç uygun düşmeyen giysiler ve parfüm kokuları içinde birer birer çıkıyorlardı evden. Alışılmadık renklere boyanmış, garip şekiller verilmiş saçları... Ağır makyajları... Bel ve kalçalarını açıkta bırakan düştü düşecek pantolonları, şık kazakları, bluzları, mahalleliyi döndürüp döndürüp baktırıyordu."
Ferda İzbudak Akıncı, yeni öykü kitabı, Aynalı Göl ile yeniden okurlarıyla buluşuyor. Bu kitapta yer alan öykülerle Orhan Kemal (2005) Öykü Ödülü'nü kazanan yazar; okuru, kokinaların kırmızısı ve gül kokularıyla sarıp sarmalanmış uğraklarda soluklandırıp yeniden, uzun ve gizemli yolculuklara çıkartıyor. Yolunuz bu kez, artık can bile çalamayan yaşlı bir zangoç ile gerçeğin acımasız duvarına toslamayı reddeden yaşlı bir kadının "anlamanın" temelinde oluşan dostluğundan, bir ameliyathanenin herkesin kendi payına düşeni yaşadığı, ölümle yaşam arasında gidip gelen çıplağına, oradan da "göl suları gibi sığ ve kıpırtısız" yaşamlara düşecek. Yazarın duru dilinden damlayan bu öyküleri okudukça Cortazar'ın sözü çınlıyor kulaklarımızda: " Düzyazı bir boks maçı gibidir, romanı puan alarak kazanabilirsiniz ama öyküde nakavt etmeniz gerekir"... "Herkes onlara ‘Yarasalar' diyordu. Geceleri sokağa çıkan kızlardı onlar. Karanlık basmadan yüzlerini gören pek olmuyordu. Akşamları, bu yoksul semte hiç uygun düşmeyen giysiler ve parfüm kokuları içinde birer birer çıkıyorlardı evden. Alışılmadık renklere boyanmış, garip şekiller verilmiş saçları... Ağır makyajları... Bel ve kalçalarını açıkta bırakan düştü düşecek pantolonları, şık kazakları, bluzları, mahalleliyi döndürüp döndürüp baktırıyordu."