Afak Mesut; rüya ile hakikat arasındaki gidiş-gelişleri Azatlık romanında çözmeye çalışmış, halkın, yöneticilerin, akademisyenlerin üst düzey bürokratların buhran dönemi psikolojilerini derinden derine irdeleyerek, yarattığı portreyi canlı bir şekilde gözler önüne sermiştir.
Kadın konuşmuyordu. Yüzünü onun boynuna yaslayıp küçük tavşan gibi yavaş yavaş nefes alıyordu. Sonra yüreklenip dudaklarını onun kulağına yaklaştırdı ve fısıldayarak:
“İş sona erdi artık…” dedi, “oradan bütün şehir, bütün ülke görünüyor… Deniz de görünüyor… Denizin dalgaları da içindeki balıklar da… Balıkların karnındakiler de…
Kadının dudakları öyle sıcak, sözleri öyle yakıcı idi ki, neredeyse kulağını yandıracaktı. Kadını kendinden uzaklaştırıp korkudan kuruyan dilini ağzının içinde zorla çevirerek:
“Ne diyorsun?” dedi, “ne denizi, hangi balıklar?”
Birden beyninde şimşekler çaktı… Yoksa, şimşekler dışarıda mı çaktı? Odanın ışığı da azaldı…
“Sen neyi diyorsun?” kadının kollarından tutup silkeledi. “Ne demek istiyorsun?”
“Ne dediğimi iyi biliyorsun...” kadının yüzü değişmişti, deminki masum çehreden eser kalmamıştı, kara saçları uzanıp zehirli yılanlar gibi omuzlarında kıvrılıyordu...
Dışarıda şimşek çaktı… Şimşek sanki kadının kapkara, iri göz bebeklerinde çaktı…
Uykudan, şimşeğin sesiyle uyandı.
Haberler bitmişti. Ekranda siyah beyaz noktalar kaynıyordu…
Galiba, sabaha az kalmıştı.
Azatlık romanı dünyanın birçok diline çevrilmiş, birçok ülkede beğeniyle karşılanmış ve 21. Yüzyıl Azerbaycan edebiyatını temsil eden önemli eserler arasında sayıldığından Azerbaycan Kültür Bakanlığının katkılarıyla Türk okuyucu ile buluşmuştur.
Afak Mesut; rüya ile hakikat arasındaki gidiş-gelişleri Azatlık romanında çözmeye çalışmış, halkın, yöneticilerin, akademisyenlerin üst düzey bürokratların buhran dönemi psikolojilerini derinden derine irdeleyerek, yarattığı portreyi canlı bir şekilde gözler önüne sermiştir.
Kadın konuşmuyordu. Yüzünü onun boynuna yaslayıp küçük tavşan gibi yavaş yavaş nefes alıyordu. Sonra yüreklenip dudaklarını onun kulağına yaklaştırdı ve fısıldayarak:
“İş sona erdi artık…” dedi, “oradan bütün şehir, bütün ülke görünüyor… Deniz de görünüyor… Denizin dalgaları da içindeki balıklar da… Balıkların karnındakiler de…
Kadının dudakları öyle sıcak, sözleri öyle yakıcı idi ki, neredeyse kulağını yandıracaktı. Kadını kendinden uzaklaştırıp korkudan kuruyan dilini ağzının içinde zorla çevirerek:
“Ne diyorsun?” dedi, “ne denizi, hangi balıklar?”
Birden beyninde şimşekler çaktı… Yoksa, şimşekler dışarıda mı çaktı? Odanın ışığı da azaldı…
“Sen neyi diyorsun?” kadının kollarından tutup silkeledi. “Ne demek istiyorsun?”
“Ne dediğimi iyi biliyorsun...” kadının yüzü değişmişti, deminki masum çehreden eser kalmamıştı, kara saçları uzanıp zehirli yılanlar gibi omuzlarında kıvrılıyordu...
Dışarıda şimşek çaktı… Şimşek sanki kadının kapkara, iri göz bebeklerinde çaktı…
Uykudan, şimşeğin sesiyle uyandı.
Haberler bitmişti. Ekranda siyah beyaz noktalar kaynıyordu…
Galiba, sabaha az kalmıştı.
Azatlık romanı dünyanın birçok diline çevrilmiş, birçok ülkede beğeniyle karşılanmış ve 21. Yüzyıl Azerbaycan edebiyatını temsil eden önemli eserler arasında sayıldığından Azerbaycan Kültür Bakanlığının katkılarıyla Türk okuyucu ile buluşmuştur.