Elinizdeki eser, irfânî geleneğimizde derin izler bırakmış bir tekke olan Üsküdar'daki Hüdâyî Âsitânesi'nin, yaklaşık 15 sene postnişînliğini yapan Abdülhayy Efendi (v. 1117/1705) tarafından kaleme alınmıştır. Tefsîr-i Ba‘z-ı Suver-i Kur'âniyye adı verilen bu eserde Kur'ân-ı Kerîm'den 11 sûre, işârî üslûb üzere, akıcı ve sâde bir dil kullanılarak tefsîr edilmiştir. Günümüzden üç yüz on beş sene önce ihlâsla telif edilmiş olan bu eserin, günümüz okuyucusunun gönül dünyasına dokunması temennisiyle. Şimdi sözü Abdülhayy Efendi'ye bırakalım:
“Ma‘lûm ola ki işbu bin yüz on dört ramazân-ı şerîfi geldikde, bir mü'min ramazânda bir nâfile ‘amel işlese farz sevâbı virilür, eğer farz işlese yetmiş kat ecir virilür. Ba‘de't-te'emmül ve't-tefekkür Kur'ân'dan efdal bir ‘amel bulmadım ki ol ‘ameli işlemekle kul Allâhu Te‘âlâ'nın hoşnudlığına vâsıl ola. Pes cezm eyledim ki bir sûre-i kerîme tefsîr olına, ol tefsîrden hem kendi nefsime ve hem mü'min karındaşlarıma nef‘ hâsıl ola, Sûre-i Feth hâtıra hutûr eyledi. Kalbim dahî sırrım ile ittifâk eylediler, nefsim dahî râzıye olup ve lillâhi'l-hamd Sûre-i Feth'in tefsîrine şurû‘ eyledim ve yazdım. Lâkin tefsîr ‘Arabî yazılsa herkes zevklenemez, pes Türkî lisân üzere tefsîrine tercemeye şurû‘ eyledim. Ola ki Rabbim Allâh benim bu tercememi kabûl eyleye, fütûhât-ı zâhire ve bâtıne ihsân eyleye, emmâre kal‘amızı feth eyleye, kalbimiz tarafına açılan rahmet kapularını dahî feth eyleye. Sırrım tarafından olan küdûrât-ı gamı gidermeğile ebvâb-ı ma‘rifeti feth eyleye.”
Elinizdeki eser, irfânî geleneğimizde derin izler bırakmış bir tekke olan Üsküdar'daki Hüdâyî Âsitânesi'nin, yaklaşık 15 sene postnişînliğini yapan Abdülhayy Efendi (v. 1117/1705) tarafından kaleme alınmıştır. Tefsîr-i Ba‘z-ı Suver-i Kur'âniyye adı verilen bu eserde Kur'ân-ı Kerîm'den 11 sûre, işârî üslûb üzere, akıcı ve sâde bir dil kullanılarak tefsîr edilmiştir. Günümüzden üç yüz on beş sene önce ihlâsla telif edilmiş olan bu eserin, günümüz okuyucusunun gönül dünyasına dokunması temennisiyle. Şimdi sözü Abdülhayy Efendi'ye bırakalım:
“Ma‘lûm ola ki işbu bin yüz on dört ramazân-ı şerîfi geldikde, bir mü'min ramazânda bir nâfile ‘amel işlese farz sevâbı virilür, eğer farz işlese yetmiş kat ecir virilür. Ba‘de't-te'emmül ve't-tefekkür Kur'ân'dan efdal bir ‘amel bulmadım ki ol ‘ameli işlemekle kul Allâhu Te‘âlâ'nın hoşnudlığına vâsıl ola. Pes cezm eyledim ki bir sûre-i kerîme tefsîr olına, ol tefsîrden hem kendi nefsime ve hem mü'min karındaşlarıma nef‘ hâsıl ola, Sûre-i Feth hâtıra hutûr eyledi. Kalbim dahî sırrım ile ittifâk eylediler, nefsim dahî râzıye olup ve lillâhi'l-hamd Sûre-i Feth'in tefsîrine şurû‘ eyledim ve yazdım. Lâkin tefsîr ‘Arabî yazılsa herkes zevklenemez, pes Türkî lisân üzere tefsîrine tercemeye şurû‘ eyledim. Ola ki Rabbim Allâh benim bu tercememi kabûl eyleye, fütûhât-ı zâhire ve bâtıne ihsân eyleye, emmâre kal‘amızı feth eyleye, kalbimiz tarafına açılan rahmet kapularını dahî feth eyleye. Sırrım tarafından olan küdûrât-ı gamı gidermeğile ebvâb-ı ma‘rifeti feth eyleye.”