“Baba” kelimesinin dilimizde, genellikle güç ve otoriteyi simgeleyen pek çok mecazi anlamı bulunmakla birlikte, “baba” kelime anlamı olarak “çocuğu olan erkek” demektir. Aynı zamanda “ata”dır.
Bazen de baba evde bir korku ve baskı unsurudur. Oysaki, baba evin direğidir, güvencesidir, koruyucusudur, güçtür, otoritedir.
Babanın ve annenin kıymetini bilmek insanın yaşına göre değişiyor. Yaş ilerledikçe bakış açısı ve değerlendirme farklılaşıyor. Çocuklukta başka, gençlikte başka, yetişkinlikte başka oluyor. Şunu kabul etmek gerekir ki, babalar ve anneler çocuklarıyla aynı dönemin insanı değillerdir. Herkes kendi kuşağının insanıdır. Zamanla değişimler olduğuna göre aralarında birtakım sürtüşmelerin, hatta ufak tefek sorunların olmaması mümkün değildir.
Çocukların babalarına karşı ön yargıları da yaşlarına, eğitimlerine, şartlara göre farklıdır. Baba bir bireydir. Kendine özgüdür. İçinde yaşadığı dönemin ve toplumun ahlaki değerleri ile büyümüş, bir kişilik kazanmıştır. Eğrileri ve doğruları olabilir. Zamana bağlı olarak elbette değişimler olur. O nedenle daha ileri yaşlarda çocuklar babalarını olduğu gibi kabul etmek gerektiğini anlarlar. Zaten yapacakları fazla bir şey de yoktur.
Bütün bunlara rağmen çocukların babalarıyla ilgili çok değerli anıları vardır. İzleri kolay kolay silinmez. Hatta ileri yaşlarında baba anıları onlara rehber olur. Babalarının sözlerini, öğütlerini ve davranışlarını hatırlarlar. Gün gelir, “Babam ne kadar haklıymış ben o zamanlar anlamamışım” derler. Zaman geçtikçe, hayatta pek çok olay yaşandıkça babaların kıymeti daha çok anlaşılır.
Rahmetli Kâhyaoğlu Ahmet Turan Özeke, çok iyi niyetli, ihtiyacı olana yardım eden, destek olan, tanısın tanımasın herkesle iletişim kuran, selam veren, hatır soran biriydi. Çocukları çok severdi. Bazen cebinde taşıdığı şekerleri, bazen fırından aldığı simitleri yolda gördüğü çocuklara dağıtırdı.
Babaların kaybı kocaman çınar ağaçlarının yıkılışı gibidir. Onun için babaların kıymeti ölünce anlaşılır derler. Çınar ağacı yıkılınca gölgesi de kaybolur. İşte bunu yaşayanlardan biri de benim. Babamın yaşadığı zorlukları, yaşam şartlarını büyürken keşke daha iyi anlayabilseydim.
Çınar ağacı yıkılınca gölgesini anılarında saklayanlardan ve sık sık hatırlayanlardanım. İşte o nedenle babamla anılarımı ve benimle paylaştığı hikâyeleri içeren bu kitabı yazdım.
“Baba” kelimesinin dilimizde, genellikle güç ve otoriteyi simgeleyen pek çok mecazi anlamı bulunmakla birlikte, “baba” kelime anlamı olarak “çocuğu olan erkek” demektir. Aynı zamanda “ata”dır.
Bazen de baba evde bir korku ve baskı unsurudur. Oysaki, baba evin direğidir, güvencesidir, koruyucusudur, güçtür, otoritedir.
Babanın ve annenin kıymetini bilmek insanın yaşına göre değişiyor. Yaş ilerledikçe bakış açısı ve değerlendirme farklılaşıyor. Çocuklukta başka, gençlikte başka, yetişkinlikte başka oluyor. Şunu kabul etmek gerekir ki, babalar ve anneler çocuklarıyla aynı dönemin insanı değillerdir. Herkes kendi kuşağının insanıdır. Zamanla değişimler olduğuna göre aralarında birtakım sürtüşmelerin, hatta ufak tefek sorunların olmaması mümkün değildir.
Çocukların babalarına karşı ön yargıları da yaşlarına, eğitimlerine, şartlara göre farklıdır. Baba bir bireydir. Kendine özgüdür. İçinde yaşadığı dönemin ve toplumun ahlaki değerleri ile büyümüş, bir kişilik kazanmıştır. Eğrileri ve doğruları olabilir. Zamana bağlı olarak elbette değişimler olur. O nedenle daha ileri yaşlarda çocuklar babalarını olduğu gibi kabul etmek gerektiğini anlarlar. Zaten yapacakları fazla bir şey de yoktur.
Bütün bunlara rağmen çocukların babalarıyla ilgili çok değerli anıları vardır. İzleri kolay kolay silinmez. Hatta ileri yaşlarında baba anıları onlara rehber olur. Babalarının sözlerini, öğütlerini ve davranışlarını hatırlarlar. Gün gelir, “Babam ne kadar haklıymış ben o zamanlar anlamamışım” derler. Zaman geçtikçe, hayatta pek çok olay yaşandıkça babaların kıymeti daha çok anlaşılır.
Rahmetli Kâhyaoğlu Ahmet Turan Özeke, çok iyi niyetli, ihtiyacı olana yardım eden, destek olan, tanısın tanımasın herkesle iletişim kuran, selam veren, hatır soran biriydi. Çocukları çok severdi. Bazen cebinde taşıdığı şekerleri, bazen fırından aldığı simitleri yolda gördüğü çocuklara dağıtırdı.
Babaların kaybı kocaman çınar ağaçlarının yıkılışı gibidir. Onun için babaların kıymeti ölünce anlaşılır derler. Çınar ağacı yıkılınca gölgesi de kaybolur. İşte bunu yaşayanlardan biri de benim. Babamın yaşadığı zorlukları, yaşam şartlarını büyürken keşke daha iyi anlayabilseydim.
Çınar ağacı yıkılınca gölgesini anılarında saklayanlardan ve sık sık hatırlayanlardanım. İşte o nedenle babamla anılarımı ve benimle paylaştığı hikâyeleri içeren bu kitabı yazdım.