İstanbul'da, Türk Musevilerinin adı Balat'la özdeşleşmiştir. İstanbul denilince akla Museviler, Musevi denilince de Balat semti gelir. Dolayısıyla da Balat'ı değerli kılan en önemli unsur her daim, barındırdığı değişik kültürler olagelmiştir.
Burada farklı ırktan ve farklı inanıştan insanlar bir harmoni içinde yaşarlardı. Semt sakinlerinin, inançlar üzerinden iletişim ya da ilişki kurmamaları, köken farkına karşın kardeşçe yaşamaları da Balat'ın renkli kültürel mozaiğinin bir göstergesiydi.
Bir zamanlar Balat'ta herkes birbirini tanırdı. Bu semtte tam bir mahalle sıcaklığı yaşanırdı. Arkadaşlık, komşuluk, dostluk dayanışması doğaldı. Yaz gecelerinde o unutulmaz meşhur kapı önü muhabbetleri yapılırdı ve Balat sokakları cıvıl cıvıldı. Çok kültürlü, çok dilli, çok dinli yapıya sahip eski Balat'tan, günümüze sadece hatıralar kaldı. Zira o eski mahalle kültürünün, o kozmopolit yaşamın ayrılmaz parçası son tanıklar, malum nedenlerle 1960'lı yıllarda semti yavaş yavaş terk etmeye başladı. Böylece, Balat'ın o eski ruhu kaybolup gitti.
Kuruluşu Bizans dönemine kadar dayanan Balat semtinin o geçmişteki kültürel zenginliğini günümüzde tam anlamıyla görmek, anlamak ve tahayyül etmek epey zorlaşmıştır.
Dr.Yosef Sevi'nin güzel ve akıcı üslubuyla kaleme aldığı bu anıları okurken insan kendini adeta bir zaman makinesine girmiş ve bir an o harikulade maziye geri dönmüş gibi bir nostalji hissediyor. Sevi bu kitapla bizlere geçmişin büyülü gündelik yaşantısından çok ilginç kestiler aktararak, bizlere tadına doyulmaz bir okuma şöleni sunuyor.
Geçmişteki yaşanmışlıkları gelecek nesillere aktarırken, çok değerli bir miras bırakan, bu kozmopolit hayatın son tanıklarından Dr.Yosef Sevi'ye ne kadar teşekkür etsek azdır.
Keyifle okunması dileğimle...
“Peki, peki ya Balat'ım ne olacak? Unutacak mıyım onu? Onu yaşayacak mıyım? Özleyecek miyim? Bir gün ona yeniden dönecek miyim?”
Yosef Sevi'nin zihnindeki imgeleri bizlere kadar getiren bu kitaptaki satırlarını okumaya başlar başlamaz içimin cız edeceğini önceden biliyordum. Yanıltmadı beni Sevi, öyle oldu. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki; tarihi bir belge niteliği taşıyan bu kitap özelde biz Balatlılar, genelde ise Türkiye Yahudi topluluğu için ortak kültür değeridir. Bu kitabın paylaşılan bir miras niteliği taşıması hem dünyanın en kozmopolit kentlerinden biri olan İstanbul için, hem de biz Balatlılar için önemlidir.
Bu değerli eser Balat'tan Aşkelon'a uzanan bir serüveni kapsıyor. Bu serüvende salt sıradan sayılabilecek anılara dokunulmuyor. Bu, sadece bir nostaljiler menkıbesi ve hayatın dönüm noktalarının kaleme alındığı bir eser de değil. Bu, bütün bunların yanında neredeyse kaybolmaya yüz tutmuş rengârenk bir kültürün de anısal zenginliğini zamana karşı koruyan bir belge... Özellikle bir kültür bağlamında aile ilişkilerine duyulan özlemin duygu dolu tarzda anlatıldığı bir soyağacı kütüğü...
Kendisini tanımaktan onur ve mutluluk duyduğum Yosef Sevi, sadece kendi çocukluğunun ve ilk gençlik yıllarının Balat'ını ve İstanbul'unu anlatmakla kalmamış, aynı titizlikle artık yitirilmiş o güzel günlere ve o harikulade dünyaya tuttuğu ışıkla mazinin bütün güzelliğini getirip karşımıza koyuyor.
Her İstanbul aşığı gibi, o da doğup büyüdüğü kentin sevgisini ve hasretini hep kalbinde taşımış ve halen taşıyor. Kendisinin sayesinde, bu kitapta çok eski bir İstanbul cemaatinin günlük yaşamlarını ve geleceğe ait hayallerini okuyup öğreniyoruz. Eski zamanların temel değerlerinden biri olan mahalle kültürü ve komşular arasındaki dayanışma ruhunun nasıl canlı tutulduğu da, anımsamalarla gözler önüne seriliyor.
Bu kitaptaki içtenlikli anlatı yoluyla, zorlukları ve acıları hiçe sayarcasına aşarak kendine farklı kültürler arasında saygın bir yer edinerek daima sevilmeyi sayılmayı başarmış temiz bir insanı tanıyoruz. Yazarın hareket noktası olan Balat hakkında yazılıp çizilen her şeyi ayna olarak kabul edersek, onun içinde yaşanmış ve özlem duyulan güzel günlerimizi, özellikle de çocukluğumuzu görüyoruz. İşte o paha biçilmez günlere bu kez Yosef Sevi hocanın merceğinden bakıp tanıklığına hayran oluyoruz.
Balat (hele ki o yıllarda) dış dünyaya kapalı bir semt. Yanan, yıkılan ve tekrardan kurulan siyah beyaz bir âlem, aynı zamanda da Yahudi cemaatinin merkezi sayılabilecek bir yer. Balat'tan Kurtuluş'a, daha sonra da İsrail'e göç eden Yosef Sevi; sade, kapsayıcı, birleştirici bir dille kendi macerasını okuyucularına anlatırken, bizler onu yavaş yavaş tanımaya, tanıdıkça da sevmeye başlıyoruz. İtiraf edeyim ki bu kitabı okurken zaman zaman gözlerim yaşardı. Sevi, kendi donanımını ve sevgi dolu kalbini bize sunuyor, bize de okumak kalıyor.
Son söz olarak Önsöz'e dönüyorum.
“Peki, peki ya Balat'ım ne olacak? Unutacak mıyım onu? Onu yaşayacak mıyım? Özleyecek miyim? Bir gün ona yeniden dönecek miyim?”
Teşekkürler Doktor Yosef Sevi, sayende oraya döndük, onu yeniden yaşadık.
Sevip kaybettiğimiz ve seslerini içimizde işittiğimiz o eski insanlar için.
Dr. Yosef Sevi'nin ‘'Balat'tan Aşkelon'a'' adlı otobiyografik romanı Alternatif Yayınları arasında çıktı.
Dr. Sevi, Balat'ta ve daha sonra İstanbul'un çeşitli semtlerinde ve İsrail'de geçen acı, mutluluk ve hüzünle dolu serüvenini; meslek aşkını, çocukluğunun Cennet'i Balat'a duyduğu derin özlemi naif bir dille anlatıyor. Okuyucuyu bugünlerden alıp, geçmiş günlere, Kökenleri farklı insanların Balat'ta kardeşçe, hayatı paylaşarak, dostça yaşadığı günlere götürüyor.
Yazar bu kitapta daha fazla çocukluk ve gençlik günlerini, ailesini, lise yıllarını, Balat'ta geçen harika günlerinden kalan anekdotları ele almıştır. Dr. Sevi, olaylara bir yandan bilim adamı, bir yandan bir anlatıcı sezgisiyle bakıyor. Dr Sevi, karşımızda zaman zaman, Alman Yahudisi Walter Benjamin'in Nikolay Leskov'u gibi, yani bir hikâye anlatıcısı suretiyle beliriyor. Biz de eski günleri, onunla birlikte yaşıyoruz. Yazar bu eserde kendi hikâyenin izini sürerken bazen bir anda hikâyenin kahramanına dönüşüyor. Sonra tekrar anlatıcı rolünde yoluna devam ediyor.
İstanbul'da, Türk Musevilerinin adı Balat'la özdeşleşmiştir. İstanbul denilince akla Museviler, Musevi denilince de Balat semti gelir. Dolayısıyla da Balat'ı değerli kılan en önemli unsur her daim, barındırdığı değişik kültürler olagelmiştir.
Burada farklı ırktan ve farklı inanıştan insanlar bir harmoni içinde yaşarlardı. Semt sakinlerinin, inançlar üzerinden iletişim ya da ilişki kurmamaları, köken farkına karşın kardeşçe yaşamaları da Balat'ın renkli kültürel mozaiğinin bir göstergesiydi.
Bir zamanlar Balat'ta herkes birbirini tanırdı. Bu semtte tam bir mahalle sıcaklığı yaşanırdı. Arkadaşlık, komşuluk, dostluk dayanışması doğaldı. Yaz gecelerinde o unutulmaz meşhur kapı önü muhabbetleri yapılırdı ve Balat sokakları cıvıl cıvıldı. Çok kültürlü, çok dilli, çok dinli yapıya sahip eski Balat'tan, günümüze sadece hatıralar kaldı. Zira o eski mahalle kültürünün, o kozmopolit yaşamın ayrılmaz parçası son tanıklar, malum nedenlerle 1960'lı yıllarda semti yavaş yavaş terk etmeye başladı. Böylece, Balat'ın o eski ruhu kaybolup gitti.
Kuruluşu Bizans dönemine kadar dayanan Balat semtinin o geçmişteki kültürel zenginliğini günümüzde tam anlamıyla görmek, anlamak ve tahayyül etmek epey zorlaşmıştır.
Dr.Yosef Sevi'nin güzel ve akıcı üslubuyla kaleme aldığı bu anıları okurken insan kendini adeta bir zaman makinesine girmiş ve bir an o harikulade maziye geri dönmüş gibi bir nostalji hissediyor. Sevi bu kitapla bizlere geçmişin büyülü gündelik yaşantısından çok ilginç kestiler aktararak, bizlere tadına doyulmaz bir okuma şöleni sunuyor.
Geçmişteki yaşanmışlıkları gelecek nesillere aktarırken, çok değerli bir miras bırakan, bu kozmopolit hayatın son tanıklarından Dr.Yosef Sevi'ye ne kadar teşekkür etsek azdır.
Keyifle okunması dileğimle...
“Peki, peki ya Balat'ım ne olacak? Unutacak mıyım onu? Onu yaşayacak mıyım? Özleyecek miyim? Bir gün ona yeniden dönecek miyim?”
Yosef Sevi'nin zihnindeki imgeleri bizlere kadar getiren bu kitaptaki satırlarını okumaya başlar başlamaz içimin cız edeceğini önceden biliyordum. Yanıltmadı beni Sevi, öyle oldu. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki; tarihi bir belge niteliği taşıyan bu kitap özelde biz Balatlılar, genelde ise Türkiye Yahudi topluluğu için ortak kültür değeridir. Bu kitabın paylaşılan bir miras niteliği taşıması hem dünyanın en kozmopolit kentlerinden biri olan İstanbul için, hem de biz Balatlılar için önemlidir.
Bu değerli eser Balat'tan Aşkelon'a uzanan bir serüveni kapsıyor. Bu serüvende salt sıradan sayılabilecek anılara dokunulmuyor. Bu, sadece bir nostaljiler menkıbesi ve hayatın dönüm noktalarının kaleme alındığı bir eser de değil. Bu, bütün bunların yanında neredeyse kaybolmaya yüz tutmuş rengârenk bir kültürün de anısal zenginliğini zamana karşı koruyan bir belge... Özellikle bir kültür bağlamında aile ilişkilerine duyulan özlemin duygu dolu tarzda anlatıldığı bir soyağacı kütüğü...
Kendisini tanımaktan onur ve mutluluk duyduğum Yosef Sevi, sadece kendi çocukluğunun ve ilk gençlik yıllarının Balat'ını ve İstanbul'unu anlatmakla kalmamış, aynı titizlikle artık yitirilmiş o güzel günlere ve o harikulade dünyaya tuttuğu ışıkla mazinin bütün güzelliğini getirip karşımıza koyuyor.
Her İstanbul aşığı gibi, o da doğup büyüdüğü kentin sevgisini ve hasretini hep kalbinde taşımış ve halen taşıyor. Kendisinin sayesinde, bu kitapta çok eski bir İstanbul cemaatinin günlük yaşamlarını ve geleceğe ait hayallerini okuyup öğreniyoruz. Eski zamanların temel değerlerinden biri olan mahalle kültürü ve komşular arasındaki dayanışma ruhunun nasıl canlı tutulduğu da, anımsamalarla gözler önüne seriliyor.
Bu kitaptaki içtenlikli anlatı yoluyla, zorlukları ve acıları hiçe sayarcasına aşarak kendine farklı kültürler arasında saygın bir yer edinerek daima sevilmeyi sayılmayı başarmış temiz bir insanı tanıyoruz. Yazarın hareket noktası olan Balat hakkında yazılıp çizilen her şeyi ayna olarak kabul edersek, onun içinde yaşanmış ve özlem duyulan güzel günlerimizi, özellikle de çocukluğumuzu görüyoruz. İşte o paha biçilmez günlere bu kez Yosef Sevi hocanın merceğinden bakıp tanıklığına hayran oluyoruz.
Balat (hele ki o yıllarda) dış dünyaya kapalı bir semt. Yanan, yıkılan ve tekrardan kurulan siyah beyaz bir âlem, aynı zamanda da Yahudi cemaatinin merkezi sayılabilecek bir yer. Balat'tan Kurtuluş'a, daha sonra da İsrail'e göç eden Yosef Sevi; sade, kapsayıcı, birleştirici bir dille kendi macerasını okuyucularına anlatırken, bizler onu yavaş yavaş tanımaya, tanıdıkça da sevmeye başlıyoruz. İtiraf edeyim ki bu kitabı okurken zaman zaman gözlerim yaşardı. Sevi, kendi donanımını ve sevgi dolu kalbini bize sunuyor, bize de okumak kalıyor.
Son söz olarak Önsöz'e dönüyorum.
“Peki, peki ya Balat'ım ne olacak? Unutacak mıyım onu? Onu yaşayacak mıyım? Özleyecek miyim? Bir gün ona yeniden dönecek miyim?”
Teşekkürler Doktor Yosef Sevi, sayende oraya döndük, onu yeniden yaşadık.
Sevip kaybettiğimiz ve seslerini içimizde işittiğimiz o eski insanlar için.
Dr. Yosef Sevi'nin ‘'Balat'tan Aşkelon'a'' adlı otobiyografik romanı Alternatif Yayınları arasında çıktı.
Dr. Sevi, Balat'ta ve daha sonra İstanbul'un çeşitli semtlerinde ve İsrail'de geçen acı, mutluluk ve hüzünle dolu serüvenini; meslek aşkını, çocukluğunun Cennet'i Balat'a duyduğu derin özlemi naif bir dille anlatıyor. Okuyucuyu bugünlerden alıp, geçmiş günlere, Kökenleri farklı insanların Balat'ta kardeşçe, hayatı paylaşarak, dostça yaşadığı günlere götürüyor.
Yazar bu kitapta daha fazla çocukluk ve gençlik günlerini, ailesini, lise yıllarını, Balat'ta geçen harika günlerinden kalan anekdotları ele almıştır. Dr. Sevi, olaylara bir yandan bilim adamı, bir yandan bir anlatıcı sezgisiyle bakıyor. Dr Sevi, karşımızda zaman zaman, Alman Yahudisi Walter Benjamin'in Nikolay Leskov'u gibi, yani bir hikâye anlatıcısı suretiyle beliriyor. Biz de eski günleri, onunla birlikte yaşıyoruz. Yazar bu eserde kendi hikâyenin izini sürerken bazen bir anda hikâyenin kahramanına dönüşüyor. Sonra tekrar anlatıcı rolünde yoluna devam ediyor.