Büyük bir karmaşanın içinde herkes kendi hüznünü yaşıyor, kendi kaderini arıyor...
Çağdaş Yunan edebiyatının en önemli isimlerinden biri olan Stratis Tsirkas'ın Lawrence Durell'in İskenderiye Dörtlüsü'yle kıyaslanan üçlemesi Başıboş Kentler'in birinci kitabı Türkçe'de. İlk kitap, Kudüs'ü kendine mekan olarak seçiyor. 1942-1944 yılları arasında Müttefiklere katılan gönüllüler Almanya'dan kaçan Yahudileri, her milletten sığınmacıyı, gizli ajanları, politikacıları, kaçakçıları ve maceracıları barındıran kentte kaygı ve korku hüküm sürmektedir. Başıboş Kentler-Kudüs de işte böyle büyük bir toplumsal yangının içinde bireysel hüzünlerin hikayesini anlatıyor.
Romanın başında, okuyucunun tarihsel platformu daha iyi değerlendirmesini sağlayacak bir önsöz yer alıyor. O günlerin Yunanistanı'nın, yaşadığı zorlukları kavramak açısından büyük bir önemi var bu bölümün. Ama hikayenin en can alıcı kısmı tarihi gerçekler değil; bu hikayede ağaçlar kımıldıyor, kadın bedenleri ateşler içinde yanıyor, çeteler sokaklarda kol geziyor, herkes kendi hüznünü yaşıyor, kendi kaderini arıyor. Aşk, karışık ilişkiler, entrika döneme ve kente egemen oluyor. Başıboş Kentler-Kudüs, zorlu bir dönemi anlatıyor, üstelik insanların hüzünlerini ve sevgiyi es geçmeden...
Büyük bir karmaşanın içinde herkes kendi hüznünü yaşıyor, kendi kaderini arıyor...
Çağdaş Yunan edebiyatının en önemli isimlerinden biri olan Stratis Tsirkas'ın Lawrence Durell'in İskenderiye Dörtlüsü'yle kıyaslanan üçlemesi Başıboş Kentler'in birinci kitabı Türkçe'de. İlk kitap, Kudüs'ü kendine mekan olarak seçiyor. 1942-1944 yılları arasında Müttefiklere katılan gönüllüler Almanya'dan kaçan Yahudileri, her milletten sığınmacıyı, gizli ajanları, politikacıları, kaçakçıları ve maceracıları barındıran kentte kaygı ve korku hüküm sürmektedir. Başıboş Kentler-Kudüs de işte böyle büyük bir toplumsal yangının içinde bireysel hüzünlerin hikayesini anlatıyor.
Romanın başında, okuyucunun tarihsel platformu daha iyi değerlendirmesini sağlayacak bir önsöz yer alıyor. O günlerin Yunanistanı'nın, yaşadığı zorlukları kavramak açısından büyük bir önemi var bu bölümün. Ama hikayenin en can alıcı kısmı tarihi gerçekler değil; bu hikayede ağaçlar kımıldıyor, kadın bedenleri ateşler içinde yanıyor, çeteler sokaklarda kol geziyor, herkes kendi hüznünü yaşıyor, kendi kaderini arıyor. Aşk, karışık ilişkiler, entrika döneme ve kente egemen oluyor. Başıboş Kentler-Kudüs, zorlu bir dönemi anlatıyor, üstelik insanların hüzünlerini ve sevgiyi es geçmeden...