Beni hakikatimle tespit edecek tek bir kitap!.. Ardımdan ne kadar yazıldığını biliyorum... Para kazanmak maksatlı sulu boya cinsinden karalamalar... Karalanırken, beni güya övmek namına hüviyetimi de karalayanlar!.. Hele hele ayrıldığım partiden milletvekili olabilmek için bana daima mesafeli durmuş Türkçeci (!) şair yok mu?.. Bir cenaze borsası işlemiyle, hakkımda karalanmış yazıları bir araya getirerek bastırdığı kitabı, köy odalarına bile sokacak çaptaki bir ranta nasıl da çeviriverdi!..Ben Mekke döneminin, "kırk" olunmamış zamanlarında yaşadım bir nevi... Kabe'nin, henüz kapalı perdeler ardından gözlendiği dönemlerinde... Cemiyetin orta yerinde verilmiş kavgalarıma bakmayın... Onlar şarttı... Bazen insan, dişini ve tırnağını bilemek ve esas kavgasında kullanmak için inanmadığı kavgaları da verebiliyor. Bazen sevk-i İlahi, insan bilinçsiz olsa da onu bu yolda ilerletiyor. Hani kamuoyunda benimle özdeşleşmiş bir deyişim vardır: "Biz koca vatanı paylaşamayıp kavga ederken, bize birkaç metrekarelik hücreleri paylaştırdılar!.." Mahallelere, şehirlere sığamayan cüsselerimizi küçücük zindanlara sığdırıverdiler!.. Beni hep kavga ile bilirler ya, ben aslında karanlıkta ben oldum, zindanda!.. Aslında daha kırk kişi olmadığımızı zindanda anladım!..Fikrin varsa davan vardır, meselen vardır!.. Soylu, derin, acıtıcı, yakıcı, insana uykularını kaçırtan!.. Yoksa kuru gıda bir meşgale, bir uğraş değil kastettiğim!.. Yoksa, köpekler bile küllenmiş bir kemiğin aşkından nice salya akıtır, nice koştururlar!.. Fikir dediğin, insanı nefsinin hamakında yellemeyecek, ruhunun mangalında pişirecek, yakacak!.. Fikrinin ulviliği kadar, kendisini ulvi kıldığın bir davan vardır. Fikri, kırmızı pabuç hayalinden öteye geçemeyenler, davasının ufkuna en fazla, timsah derisinden yapılmış bir çift çizme koyabilirler!..Siz ile ben, tüfek ile süngü, zincir ile topuz, yay ile ok, namlu ile mermi, söz ile şiir, ne dersen de, bir sebep-sonuç ilişkisinden değil, bir iktiran, yani bir olma, bir arada olma ilişkisinden peyda olduk... Mihnetsiz doğal bir akış halinde... Bir Velinin deyişiyle, gerçek dostlar ayıplarından dolayı birbirlerinden ne özür diler, ne de iyiliklerinden dolayı teşekkür ederler... Bizim birbirimizden ne özrümüz, ne de birbirimize teşekkürümüz var değil mi?.. Lafın gelişi serdedilen ünlemleri katmıyorum tabi... Hakiki dostluk budur işte!..
Beni hakikatimle tespit edecek tek bir kitap!.. Ardımdan ne kadar yazıldığını biliyorum... Para kazanmak maksatlı sulu boya cinsinden karalamalar... Karalanırken, beni güya övmek namına hüviyetimi de karalayanlar!.. Hele hele ayrıldığım partiden milletvekili olabilmek için bana daima mesafeli durmuş Türkçeci (!) şair yok mu?.. Bir cenaze borsası işlemiyle, hakkımda karalanmış yazıları bir araya getirerek bastırdığı kitabı, köy odalarına bile sokacak çaptaki bir ranta nasıl da çeviriverdi!..Ben Mekke döneminin, "kırk" olunmamış zamanlarında yaşadım bir nevi... Kabe'nin, henüz kapalı perdeler ardından gözlendiği dönemlerinde... Cemiyetin orta yerinde verilmiş kavgalarıma bakmayın... Onlar şarttı... Bazen insan, dişini ve tırnağını bilemek ve esas kavgasında kullanmak için inanmadığı kavgaları da verebiliyor. Bazen sevk-i İlahi, insan bilinçsiz olsa da onu bu yolda ilerletiyor. Hani kamuoyunda benimle özdeşleşmiş bir deyişim vardır: "Biz koca vatanı paylaşamayıp kavga ederken, bize birkaç metrekarelik hücreleri paylaştırdılar!.." Mahallelere, şehirlere sığamayan cüsselerimizi küçücük zindanlara sığdırıverdiler!.. Beni hep kavga ile bilirler ya, ben aslında karanlıkta ben oldum, zindanda!.. Aslında daha kırk kişi olmadığımızı zindanda anladım!..Fikrin varsa davan vardır, meselen vardır!.. Soylu, derin, acıtıcı, yakıcı, insana uykularını kaçırtan!.. Yoksa kuru gıda bir meşgale, bir uğraş değil kastettiğim!.. Yoksa, köpekler bile küllenmiş bir kemiğin aşkından nice salya akıtır, nice koştururlar!.. Fikir dediğin, insanı nefsinin hamakında yellemeyecek, ruhunun mangalında pişirecek, yakacak!.. Fikrinin ulviliği kadar, kendisini ulvi kıldığın bir davan vardır. Fikri, kırmızı pabuç hayalinden öteye geçemeyenler, davasının ufkuna en fazla, timsah derisinden yapılmış bir çift çizme koyabilirler!..Siz ile ben, tüfek ile süngü, zincir ile topuz, yay ile ok, namlu ile mermi, söz ile şiir, ne dersen de, bir sebep-sonuç ilişkisinden değil, bir iktiran, yani bir olma, bir arada olma ilişkisinden peyda olduk... Mihnetsiz doğal bir akış halinde... Bir Velinin deyişiyle, gerçek dostlar ayıplarından dolayı birbirlerinden ne özür diler, ne de iyiliklerinden dolayı teşekkür ederler... Bizim birbirimizden ne özrümüz, ne de birbirimize teşekkürümüz var değil mi?.. Lafın gelişi serdedilen ünlemleri katmıyorum tabi... Hakiki dostluk budur işte!..