...
“Evet, belki hayatındaki her şeyin yok oluşuyla yüzleşmişti ama kendisi hâlâ duruyordu. Henüz kendini yok edememişti. Hiçliğin içinde yok olmalıydı “O” da. Belki o zaman gerçekten var olabilirdi.
Sanırım ölüm deneyimi için vakit gelmişti.
Daha özgür olmalıydı.
Her zaman daha fazlası vardı ve artık “O” daha fazlasını istemek istemiyordu. Sonsuz bir dinginlik istiyordu.”
“O” ya da “O'nun hayatı” her gün aklımızdan geçirip bir türlü kendimize itiraf edemediğimiz gerçeklerdi.
Günlük yaşamın telaşesinde farkedemediğimiz ve düşünmeye fırsat bulamadığımız her şeydi “O”.
Hepimizin içinde var olan ve göz ardı ettiğimiz öfkenin, sevginin, merhametin ve bazen iyi ama bazen kötü olan her şeyin bütünüydü “O”.
Her sabah aynada kendimizi görüp haykırmak istediğimiz ama susup yolumuza devam etmek zorunda kaldığımız tüm isyanların bütünüydü “O”.
Kendimize her gün söylediğimiz yalanların apaçık suretiydi “O”.
...
“Evet, belki hayatındaki her şeyin yok oluşuyla yüzleşmişti ama kendisi hâlâ duruyordu. Henüz kendini yok edememişti. Hiçliğin içinde yok olmalıydı “O” da. Belki o zaman gerçekten var olabilirdi.
Sanırım ölüm deneyimi için vakit gelmişti.
Daha özgür olmalıydı.
Her zaman daha fazlası vardı ve artık “O” daha fazlasını istemek istemiyordu. Sonsuz bir dinginlik istiyordu.”
“O” ya da “O'nun hayatı” her gün aklımızdan geçirip bir türlü kendimize itiraf edemediğimiz gerçeklerdi.
Günlük yaşamın telaşesinde farkedemediğimiz ve düşünmeye fırsat bulamadığımız her şeydi “O”.
Hepimizin içinde var olan ve göz ardı ettiğimiz öfkenin, sevginin, merhametin ve bazen iyi ama bazen kötü olan her şeyin bütünüydü “O”.
Her sabah aynada kendimizi görüp haykırmak istediğimiz ama susup yolumuza devam etmek zorunda kaldığımız tüm isyanların bütünüydü “O”.
Kendimize her gün söylediğimiz yalanların apaçık suretiydi “O”.