Çağdaş Türkiye'nin kültürünün kökenleri kaçınılmaz olarak tarihinde aranıyor. İrvin Cemil Schick'in daha önce İngilizce yayımlanan kitaplarda ve süreli yayınlarda yer almış olan makalelerinin derlendiği bu kitapta, pek çok bileşene sahip kültür "alaşımı"nın birkaç boyutu işleniyor. Schick'in makalelerinde, Türkiye kültürünün özellikle İslâm dininden ve kültüründen miras aldığı bazı öğeler, örneğin yazının merkezî önemi, kılık kıyafeti belirleyen kurallar, harem kurumunun anlamı, cinselliğin edebi dışavurumları farklı açılardan inceleniyor. Bu çalışmaları birbirine bağlayan ve kitabın bütünlüğünü sağlayan temel unsur, konu birliğinden ziyade metodoloji ve bakış açısı birliği. Michel Foucault, Edward Said, Raymond Williams gibi düşünürlerin izlerini taşıyan incelemelerde kültüre bir temsiller sistemi olarak yaklaşılıyor; toplumsal gerçeklik, belirli siyasi konumlara sahip "yazar"ların sürekli ürettiği ve yeniden-ürettiği bir metin olarak ele alınıyor. Schick'e göre, ortaya çıkan bu metinleri, konumlarına göre farklı şekillerde okuyan çeşitli kesimlerden insanlar ise toplumsal hayatı başka biçimlerde tecrübe ediyorlar. Schick'in dilbilimsel yaklaşımı toplumsal gerçekliğin maddiliğini sorgulamıyor; tam tersine, yazarın bu kitapta yer alan makaleleri her şeyden önce metinlerin maddi temellerini vurguluyor.
Çağdaş Türkiye'nin kültürünün kökenleri kaçınılmaz olarak tarihinde aranıyor. İrvin Cemil Schick'in daha önce İngilizce yayımlanan kitaplarda ve süreli yayınlarda yer almış olan makalelerinin derlendiği bu kitapta, pek çok bileşene sahip kültür "alaşımı"nın birkaç boyutu işleniyor. Schick'in makalelerinde, Türkiye kültürünün özellikle İslâm dininden ve kültüründen miras aldığı bazı öğeler, örneğin yazının merkezî önemi, kılık kıyafeti belirleyen kurallar, harem kurumunun anlamı, cinselliğin edebi dışavurumları farklı açılardan inceleniyor. Bu çalışmaları birbirine bağlayan ve kitabın bütünlüğünü sağlayan temel unsur, konu birliğinden ziyade metodoloji ve bakış açısı birliği. Michel Foucault, Edward Said, Raymond Williams gibi düşünürlerin izlerini taşıyan incelemelerde kültüre bir temsiller sistemi olarak yaklaşılıyor; toplumsal gerçeklik, belirli siyasi konumlara sahip "yazar"ların sürekli ürettiği ve yeniden-ürettiği bir metin olarak ele alınıyor. Schick'e göre, ortaya çıkan bu metinleri, konumlarına göre farklı şekillerde okuyan çeşitli kesimlerden insanlar ise toplumsal hayatı başka biçimlerde tecrübe ediyorlar. Schick'in dilbilimsel yaklaşımı toplumsal gerçekliğin maddiliğini sorgulamıyor; tam tersine, yazarın bu kitapta yer alan makaleleri her şeyden önce metinlerin maddi temellerini vurguluyor.