“…Toprak, güneş ve ben bahtiyarım…” İstanbul'u seyredeceğim. Tüm duyularımla seviyorum ben bu kenti. Dünyanın en güzel yerine de gitsem özlüyorum. Akdeniz su perisi gibi girmiş anakaranın bağrına. Öyle bir afet ki ikiye bölmüş yüreğini aşığının. Yarısı Asya'da diğer yarısı Avrupa'da kalmış. İki yarı sarmaş dolaş olamıyor bir türlü. Ortada boylu boyunca uzanmış, saçlarını iki yakaya savurmuş bir dilber.
Kıvrandıkça iki yakanın bağrını oya oya dantel gibi işlemiş. Dünyanın gözü üstünde. Gelgelelim bu dilber ne yardan geçer, ne serden! Asya' ya kondurur bir öpücük, Avrupa'nın içi titrer, döner Avrupa'ya cilve yapar, Asya gücenir. Kimler vurulmamış, kimler aşkından heder olmamış ki? Ne savaşlar, ne yıkımlar, ne fetihler görmüş. Ne ayrılıklar, kavuşmalar, özlemler, aşklar yaşamış. Yaşlanmış ama gene de güzelliğinden, çekiciliğinden bir şey yitirmemiş. Ah bir de şu ucube gökdelenler olmasa…”
Yazın dünyasının yakından tanıdığı Saime Bircan Sak, okurlarıyla “Ben Konuktum Zaten” adlı romanıyla yeniden buluşuyor. ‘Ben Konuktum Zaten' kent insanının sıkıştırılmış, baskılanmış dünyasındaki bilinçaltını da odağına alan bir roman. Önceki yapıtlarında olduğu gibi yine bireysel-toplumsal olanın ilişkilerinden yola çıkıyor, insanın hallerini ve olası hallerini eleştirel bir dil-gözlemle okura sunuyor.
Roman boyunca kurulan dil, psikolojik zamanın içinden olgunlaşıp, gücünü buradan alarak ilerliyor ve türler arası geçirgenliği duyumsatıyor. Günümüzde hızın içeriği ve fiziksel zamanı kısaltıp zayıflattığı bir zaman dilinde, buraya da itirazını yükselten Saime Bircan Sak, geçmişle geleceği tarih bilinci içinde kurgulayıp, olası geleceğe de göndermeler yapıyor…
Aydın Şimşek
“…Toprak, güneş ve ben bahtiyarım…” İstanbul'u seyredeceğim. Tüm duyularımla seviyorum ben bu kenti. Dünyanın en güzel yerine de gitsem özlüyorum. Akdeniz su perisi gibi girmiş anakaranın bağrına. Öyle bir afet ki ikiye bölmüş yüreğini aşığının. Yarısı Asya'da diğer yarısı Avrupa'da kalmış. İki yarı sarmaş dolaş olamıyor bir türlü. Ortada boylu boyunca uzanmış, saçlarını iki yakaya savurmuş bir dilber.
Kıvrandıkça iki yakanın bağrını oya oya dantel gibi işlemiş. Dünyanın gözü üstünde. Gelgelelim bu dilber ne yardan geçer, ne serden! Asya' ya kondurur bir öpücük, Avrupa'nın içi titrer, döner Avrupa'ya cilve yapar, Asya gücenir. Kimler vurulmamış, kimler aşkından heder olmamış ki? Ne savaşlar, ne yıkımlar, ne fetihler görmüş. Ne ayrılıklar, kavuşmalar, özlemler, aşklar yaşamış. Yaşlanmış ama gene de güzelliğinden, çekiciliğinden bir şey yitirmemiş. Ah bir de şu ucube gökdelenler olmasa…”
Yazın dünyasının yakından tanıdığı Saime Bircan Sak, okurlarıyla “Ben Konuktum Zaten” adlı romanıyla yeniden buluşuyor. ‘Ben Konuktum Zaten' kent insanının sıkıştırılmış, baskılanmış dünyasındaki bilinçaltını da odağına alan bir roman. Önceki yapıtlarında olduğu gibi yine bireysel-toplumsal olanın ilişkilerinden yola çıkıyor, insanın hallerini ve olası hallerini eleştirel bir dil-gözlemle okura sunuyor.
Roman boyunca kurulan dil, psikolojik zamanın içinden olgunlaşıp, gücünü buradan alarak ilerliyor ve türler arası geçirgenliği duyumsatıyor. Günümüzde hızın içeriği ve fiziksel zamanı kısaltıp zayıflattığı bir zaman dilinde, buraya da itirazını yükselten Saime Bircan Sak, geçmişle geleceği tarih bilinci içinde kurgulayıp, olası geleceğe de göndermeler yapıyor…
Aydın Şimşek