Buz tutmuş ırmağın iki yakası, uçsuz bucaksız, karanlık ve insana korku veren çam ağaçlarıyla kaplıydı. Beyaz kürk giymiş hissini veren ve gitgide solan gün ışığı altındaki ağaçlar kopkoyu, korkunç karartılar halinde birbirlerinin üzerine doğru atılıyorlarmış gibi görünüyordu. Toprakları cansız, kımıltısız, acı bile duyulamayacak kadar ıssız ve soğuk olan bu yabani ülke üzerine, ağır bir sessizlik ve hüzün çökmüştü.
Bir tür acıyla çınlayan bir kahkaha gizliydi sanki; bütün acılardan daha korkunç ve buz gibi soğuk bir heykelin gülümseyişi kadar trajik, donuk ve neşesiz bir gülümseme!.. Edebiyatın acı alayı gibi bir şey, acımasız ve uçsuz bucaksız bir sonsuzluk, varoluşumuzun boş çabaları ve yaşamın anlamsızlığı ile alay ediyor gibiydi. Bu, “Kuzey”di; Kuzey'in o yüreğine kadar buz tutmuş vahşetiydi...
Buz tutmuş ırmağın iki yakası, uçsuz bucaksız, karanlık ve insana korku veren çam ağaçlarıyla kaplıydı. Beyaz kürk giymiş hissini veren ve gitgide solan gün ışığı altındaki ağaçlar kopkoyu, korkunç karartılar halinde birbirlerinin üzerine doğru atılıyorlarmış gibi görünüyordu. Toprakları cansız, kımıltısız, acı bile duyulamayacak kadar ıssız ve soğuk olan bu yabani ülke üzerine, ağır bir sessizlik ve hüzün çökmüştü.
Bir tür acıyla çınlayan bir kahkaha gizliydi sanki; bütün acılardan daha korkunç ve buz gibi soğuk bir heykelin gülümseyişi kadar trajik, donuk ve neşesiz bir gülümseme!.. Edebiyatın acı alayı gibi bir şey, acımasız ve uçsuz bucaksız bir sonsuzluk, varoluşumuzun boş çabaları ve yaşamın anlamsızlığı ile alay ediyor gibiydi. Bu, “Kuzey”di; Kuzey'in o yüreğine kadar buz tutmuş vahşetiydi...