“Ölmüş bir bedenin canı yanar mı, incinir mi? Susuz bir ağaç, annesiz bir çocuk büyüyebilir mi? Hüzün, Hiroşima'yı kara bir sis gibi sarmıştı. Lanet bombanın getirdiği ölüm, bulaşıcı hastalık gibi, bedenden bedene bulaşmış; küçük büyük, hiçbir canlıyı ayırmadan, ruhlarını siyah bir pelerine sarıp götürmüştü. Onun annesini, benim babamı, diğerlerinin de her şeyini aldı. Sonrası, dibi görünmeyen karanlık bir kuyu. Ruhumuzda, asla tedavisi olmayacak bu yarayla nasıl yaşayacaktık?”
Doğduğu gecenin sabahını göremeyen bebeklerin; savaşlarda yaralanan, hayatlarını kaybeden masum insanların anısına…
“Ölmüş bir bedenin canı yanar mı, incinir mi? Susuz bir ağaç, annesiz bir çocuk büyüyebilir mi? Hüzün, Hiroşima'yı kara bir sis gibi sarmıştı. Lanet bombanın getirdiği ölüm, bulaşıcı hastalık gibi, bedenden bedene bulaşmış; küçük büyük, hiçbir canlıyı ayırmadan, ruhlarını siyah bir pelerine sarıp götürmüştü. Onun annesini, benim babamı, diğerlerinin de her şeyini aldı. Sonrası, dibi görünmeyen karanlık bir kuyu. Ruhumuzda, asla tedavisi olmayacak bu yarayla nasıl yaşayacaktık?”
Doğduğu gecenin sabahını göremeyen bebeklerin; savaşlarda yaralanan, hayatlarını kaybeden masum insanların anısına…