İstanbul Çarşamba'da Avratpazarı
İstanbul Milletvekili ve 1920-1921 yılları arası Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey'in (Tanrıöver, 1885-1966) kölelik ve cariyeliği eleştiren sözleri günümüzdeki yeni Osmanlıcılık akımlarına bir cevap teşkil etmektedir: "Size eski Türkiye'den bir örnek daha aktaracağım. İstanbul'da Çarşamba tarafında bir Avratpazarı vardı. III. Sultan Selim zamanında İstanbul'a ait birçok tablolar yapmış olan Meling'in tablolarında bunu görmek mümkün. Arkadaşlar! Biri Beşiktaş'ta, diğeri Çarşamba'da olmak üzere İstanbul'un bilinen, ünlü iki Avratpazarı vardı. Gürcistan'dan ve Çerkez memleketlerinden getirirlerdi. Bir ucu Kafkasya'da, bir ucu Habeşistan'da esir ticareti vardı. Bir de Osmanlı (istila) orduları Avrupa'nın içinden, Sırbistan'dan, Macaristan'dan ve Lehistan'dan döndükleri zaman aralarında renk renk açık koyu saçlarıyla, renk renk gözleriyle kadınlar ve erkekler taşırlardı. Eski ailelerin haremi, kadın ve erkek kervansarayı idi.
Efendiler!
Hassas ve takva ruhuyla kuvvetli ahlak isteyenlere soruyorum. Bu kervansarayların içinde özlediğiniz hayat, aile hayatı mümkün mü idi? Odalıklar, cariyeler, asıl ve ismini söylemekten utandığım cins köleler bir evin haremine yığılırsa, orada esas olan etlerin iştah kabartması mıdır, yoksa aile fazileti ve aile endişesi midir?"
Kaynak: Kazım Öztürk, Türk Parlamento Tarihi- İkinci Dönem (1923- 1927) c.2 TBMM Vakfı Yayınları, Ankara 1993, s.221-233
Bu bakış açısı ve değerlendirmeler, Cumhuriyet aydınlarının genel görüşüdür ve kölelik Osmanlı geleneklerindeki kötü örneklerden biri olarak gösterilir.
İstanbul Çarşamba'da Avratpazarı
İstanbul Milletvekili ve 1920-1921 yılları arası Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey'in (Tanrıöver, 1885-1966) kölelik ve cariyeliği eleştiren sözleri günümüzdeki yeni Osmanlıcılık akımlarına bir cevap teşkil etmektedir: "Size eski Türkiye'den bir örnek daha aktaracağım. İstanbul'da Çarşamba tarafında bir Avratpazarı vardı. III. Sultan Selim zamanında İstanbul'a ait birçok tablolar yapmış olan Meling'in tablolarında bunu görmek mümkün. Arkadaşlar! Biri Beşiktaş'ta, diğeri Çarşamba'da olmak üzere İstanbul'un bilinen, ünlü iki Avratpazarı vardı. Gürcistan'dan ve Çerkez memleketlerinden getirirlerdi. Bir ucu Kafkasya'da, bir ucu Habeşistan'da esir ticareti vardı. Bir de Osmanlı (istila) orduları Avrupa'nın içinden, Sırbistan'dan, Macaristan'dan ve Lehistan'dan döndükleri zaman aralarında renk renk açık koyu saçlarıyla, renk renk gözleriyle kadınlar ve erkekler taşırlardı. Eski ailelerin haremi, kadın ve erkek kervansarayı idi.
Efendiler!
Hassas ve takva ruhuyla kuvvetli ahlak isteyenlere soruyorum. Bu kervansarayların içinde özlediğiniz hayat, aile hayatı mümkün mü idi? Odalıklar, cariyeler, asıl ve ismini söylemekten utandığım cins köleler bir evin haremine yığılırsa, orada esas olan etlerin iştah kabartması mıdır, yoksa aile fazileti ve aile endişesi midir?"
Kaynak: Kazım Öztürk, Türk Parlamento Tarihi- İkinci Dönem (1923- 1927) c.2 TBMM Vakfı Yayınları, Ankara 1993, s.221-233
Bu bakış açısı ve değerlendirmeler, Cumhuriyet aydınlarının genel görüşüdür ve kölelik Osmanlı geleneklerindeki kötü örneklerden biri olarak gösterilir.