Bugüne kadar kaleme aldığı hatırat, roman ve eleştirileriyle Bulgaristan Türklerine ilişkin zihnimizdeki sis perdesinin dağılmasına önemli ölçüde vesile olan gazeteci yazar Mehmet Türker, birbirinden ilginç 21 öyküyü Beyaz Ölüm adı altında kitaplaştırdı.
İlk bakışta sıradan insan suretleri izlenimi bırakan öyküler, kitabın geneli dikkate alındığında bize Balkanlardaki son bir asra dair önemli izler ve ipuçları sunuyor. İç içe geçmiş olaylar zinciri içerisinde faşizmden komünizme, oradan demokrasiye geçiş sancılarının yürek burkan manzaralarını çıkarabiliyorsunuz. Her dönemin insanlar üzerinde bıraktığı unutulması imkansız travmaları ve o travmaların ferdî/toplumsal plandaki yansımalarını satır aralarında hissetmek, neredeyse öykü kahramanlarıyla aynileşmek, yazarın o süreçleri birebir yaşamış olmasının etkisine bağlı olsa gerek.
Kimi öykülerde düş/gerçek ayrımı belirgin bir biçimde hissedilse de yakın tarih konusunda bilgi sahibi kişilerin kitabın tamamında, önemli bir bölümü kara yazgı şeklinde gerçekleşen dönemi zihinlerinde canlandırmaları işten bile değil.
Yalnızca rejimler arasındaki farklılıklardan değil, Osmanlı'nın Balkanlardaki hazin hikayesinin, farklı sosyal tabakaların, etnik ve dinsel ayrımların yoğurduğu bir coğrafyada filizlenen insan portrelerinden bir demet sunuyor Türker kitabında.
Bugüne kadar kaleme aldığı hatırat, roman ve eleştirileriyle Bulgaristan Türklerine ilişkin zihnimizdeki sis perdesinin dağılmasına önemli ölçüde vesile olan gazeteci yazar Mehmet Türker, birbirinden ilginç 21 öyküyü Beyaz Ölüm adı altında kitaplaştırdı.
İlk bakışta sıradan insan suretleri izlenimi bırakan öyküler, kitabın geneli dikkate alındığında bize Balkanlardaki son bir asra dair önemli izler ve ipuçları sunuyor. İç içe geçmiş olaylar zinciri içerisinde faşizmden komünizme, oradan demokrasiye geçiş sancılarının yürek burkan manzaralarını çıkarabiliyorsunuz. Her dönemin insanlar üzerinde bıraktığı unutulması imkansız travmaları ve o travmaların ferdî/toplumsal plandaki yansımalarını satır aralarında hissetmek, neredeyse öykü kahramanlarıyla aynileşmek, yazarın o süreçleri birebir yaşamış olmasının etkisine bağlı olsa gerek.
Kimi öykülerde düş/gerçek ayrımı belirgin bir biçimde hissedilse de yakın tarih konusunda bilgi sahibi kişilerin kitabın tamamında, önemli bir bölümü kara yazgı şeklinde gerçekleşen dönemi zihinlerinde canlandırmaları işten bile değil.
Yalnızca rejimler arasındaki farklılıklardan değil, Osmanlı'nın Balkanlardaki hazin hikayesinin, farklı sosyal tabakaların, etnik ve dinsel ayrımların yoğurduğu bir coğrafyada filizlenen insan portrelerinden bir demet sunuyor Türker kitabında.