İnsan nereye aittir? Kime demiyorum, nereye diyorum. Nereye, hangi ülkeye, hangi toprağa, hangi dağa, hangi denize, hangi kültüre? Yanıtlanması çok güç sorular.
Eğer herhangi bir ülkede, diliniz, kültürünüz, inançlarınız 'azınlık' konumundaysa ya da o konuma düşürülmüşse, ne yapmanız gerekir? Bu soruların yanıtını ancak, bu durumu yaşamış ve yaşamakta olanlar bilecektir. Bunlara bağlı olarak bir başka soru da, dilimizdeki bir deyimden yola çıkarak söylersek, insanın doğduğu mu, doyduğu mu yere ait olduğu sorusudur. Bu sorulara benim yanıtlarım şöyle olacak: Keşke doğduğun yer aynı zamanda doyduğun yer olsa. Keşke doğduğun yerde seni azınlık saymasalar...
Keşke bu azınlık sözü, sözlüklerden de, konuşma dilinden de büsbütün silinerek tarihe karışsa... Ama ne yazık ki öyle değil ve bu dileğin yakın sürelerde gerçekleşmesi de olası görünmüyor. Öyleyse, Kavafis 'yeni ülkeler bulamayacaksın/ bulamayacaksın yeni denizler' dese de, insanlar köklerinden koparılacak, ya da kendi istekleriyle 'bir başka kent'te kendilerine bir kök arama ve oluşturma çabasını sürdüreceklerdir. 'Atina'daki, Büyükada' adlı bir önceki kitabında, köklerinden zorla koparılarak, Yunanistan'a bir bakıma sürgün edilen Türkiyeli (Büyükadalı) Rumların dramına tanıklık eden Ahmet Tanrıverdi (Fıstık Ahmet),
'Bir Başka Kentte Ölümü Beklemek' gibi şiirsel bir ad taşıyan, yeni kitabında bu kez, kendi rızaları ve gönülleriyle ülkeden ayrılarak Yunanistan'a göçen Büyükadalı Rumların ikircimli konumlarına ışık tutuyor. Gitmeliler miydi? Şimdi isteseler de dönmeleri ne kadar gerçekçi olur? Kitapta bu sorulara yanıt aranırken de, sadece bu eski Büyükadalıların değil, hangi ülkeden hangi ülkeye göç etmiş olurlarsa olsunlar, bütün göçmenlerin gerilimleri, soruları ve sorunları sergilenmektedir. Her kitabıyla ustalık yolunda ilerleyen Tanrıverdi, okuruna bu kitabıyla da hümanist bir örgüyle temellendirilmiş belgesel bir edebiyat ürünü sunmaktadır.
- Ataol Behramoğlu (Temmuz 2009)
İnsan nereye aittir? Kime demiyorum, nereye diyorum. Nereye, hangi ülkeye, hangi toprağa, hangi dağa, hangi denize, hangi kültüre? Yanıtlanması çok güç sorular.
Eğer herhangi bir ülkede, diliniz, kültürünüz, inançlarınız 'azınlık' konumundaysa ya da o konuma düşürülmüşse, ne yapmanız gerekir? Bu soruların yanıtını ancak, bu durumu yaşamış ve yaşamakta olanlar bilecektir. Bunlara bağlı olarak bir başka soru da, dilimizdeki bir deyimden yola çıkarak söylersek, insanın doğduğu mu, doyduğu mu yere ait olduğu sorusudur. Bu sorulara benim yanıtlarım şöyle olacak: Keşke doğduğun yer aynı zamanda doyduğun yer olsa. Keşke doğduğun yerde seni azınlık saymasalar...
Keşke bu azınlık sözü, sözlüklerden de, konuşma dilinden de büsbütün silinerek tarihe karışsa... Ama ne yazık ki öyle değil ve bu dileğin yakın sürelerde gerçekleşmesi de olası görünmüyor. Öyleyse, Kavafis 'yeni ülkeler bulamayacaksın/ bulamayacaksın yeni denizler' dese de, insanlar köklerinden koparılacak, ya da kendi istekleriyle 'bir başka kent'te kendilerine bir kök arama ve oluşturma çabasını sürdüreceklerdir. 'Atina'daki, Büyükada' adlı bir önceki kitabında, köklerinden zorla koparılarak, Yunanistan'a bir bakıma sürgün edilen Türkiyeli (Büyükadalı) Rumların dramına tanıklık eden Ahmet Tanrıverdi (Fıstık Ahmet),
'Bir Başka Kentte Ölümü Beklemek' gibi şiirsel bir ad taşıyan, yeni kitabında bu kez, kendi rızaları ve gönülleriyle ülkeden ayrılarak Yunanistan'a göçen Büyükadalı Rumların ikircimli konumlarına ışık tutuyor. Gitmeliler miydi? Şimdi isteseler de dönmeleri ne kadar gerçekçi olur? Kitapta bu sorulara yanıt aranırken de, sadece bu eski Büyükadalıların değil, hangi ülkeden hangi ülkeye göç etmiş olurlarsa olsunlar, bütün göçmenlerin gerilimleri, soruları ve sorunları sergilenmektedir. Her kitabıyla ustalık yolunda ilerleyen Tanrıverdi, okuruna bu kitabıyla da hümanist bir örgüyle temellendirilmiş belgesel bir edebiyat ürünü sunmaktadır.
- Ataol Behramoğlu (Temmuz 2009)