“Ama sen sevgilim.” diyordu şimdi, “Sen, gidip de dönmeyenlerdensin. Sılasına vurulduğum sen, şu gördüğüm kuşlar kadar vefalı değilsin.
Zira sılasına insanın göçmesi, uçması için kanatlara değil, düşlere ihtiyacı vardır sevgilim. Ve ben kanatlarım kırık, yaram derin, uçurmak isteseydin şayet kendinle, gizlediğim onca kırıklığıma, yarama rağmen ilk kez uçmuş gibi uçardım kanatlarına sokulup. Sevgilim; seninle kanat çırpmak bilinmezliğe, kahra, kedere de olsa… Uçulur, göçülür… Kanadın bol olsun sevgilim. Kırığın az…”
“Ama sen sevgilim.” diyordu şimdi, “Sen, gidip de dönmeyenlerdensin. Sılasına vurulduğum sen, şu gördüğüm kuşlar kadar vefalı değilsin.
Zira sılasına insanın göçmesi, uçması için kanatlara değil, düşlere ihtiyacı vardır sevgilim. Ve ben kanatlarım kırık, yaram derin, uçurmak isteseydin şayet kendinle, gizlediğim onca kırıklığıma, yarama rağmen ilk kez uçmuş gibi uçardım kanatlarına sokulup. Sevgilim; seninle kanat çırpmak bilinmezliğe, kahra, kedere de olsa… Uçulur, göçülür… Kanadın bol olsun sevgilim. Kırığın az…”