Soğuk bir sonbahar gecesinde, esen rüzgarın önüne düşerek köyümüzü terk ediyorduk. Sırtımızda rüzgârın o kuvvetli elleri, ensemizde ise, onun soğuk soluğu, durmadan yürüyorduk. Sıcak nefesimiz, ensemizden akan kristalleşmiş buz ırmaklarında donuyordu. Donmuş nefeslerimizle ilerliyorduk.
Geride köyümüzle birlikte binlerce anımızı, bütün yaşanmışlıklarımızı bırakarak gidiyorduk. Bir ara, başımı rüzgârın o soluk soluğuna çevirdiğimde, bakışlarımın onun buz kesilmiş yüzünden geçerek, arkamızda bıraktığımız hayatlarımızın bir önceki kesitine, geride bıraktığımız bin yıllardır atalarımızın yaşadığı topraklarımıza kaydığını gördüm.
Soğuk bir sonbahar gecesinde, esen rüzgarın önüne düşerek köyümüzü terk ediyorduk. Sırtımızda rüzgârın o kuvvetli elleri, ensemizde ise, onun soğuk soluğu, durmadan yürüyorduk. Sıcak nefesimiz, ensemizden akan kristalleşmiş buz ırmaklarında donuyordu. Donmuş nefeslerimizle ilerliyorduk.
Geride köyümüzle birlikte binlerce anımızı, bütün yaşanmışlıklarımızı bırakarak gidiyorduk. Bir ara, başımı rüzgârın o soluk soluğuna çevirdiğimde, bakışlarımın onun buz kesilmiş yüzünden geçerek, arkamızda bıraktığımız hayatlarımızın bir önceki kesitine, geride bıraktığımız bin yıllardır atalarımızın yaşadığı topraklarımıza kaydığını gördüm.