“En uzun koşuysa elbet Türkiye'de de devrim O, onun en güzel yüz metresini koştu.“
1960'lar... İsyan yılları... Üniversiteli gençliğin coşkulu, öfkeli, tutkulu başkaldırısı... Okullarda, köylerde, fabrikalarda özgürlük, bağımsızlık, eşitlik için on binlerle süren mücadele... O yılların bugüne ve geleceğe armağanı üç genç: Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan...
6 Mayıs 1972 sabahı, tutuklu bulundukları Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'nde siyasi bir kararla ve bir hukuk skandalı sonucu idam edildiklerinde Deniz ve Yusuf 25, Hüseyin ise 23 yaşındaydı.
Boyun eğmezlikleri, adanmışlıkları, cesaretleri ve en çok da düşleri, 6 Mayıs 1972'den bu yana peşlerinden gelen genç kuşaklarca bir bayrak gibi dalgalandırıldı.
Turhan Feyizoğlu, bu kitabında, 68'lerden bu yana süregelen “en uzun koşu“nun “en hızlısı“nı, Deniz Gezmiş'i anlatıyor. Türkiye siyasal tarihine damgasını vurmuş bir dönemini ve bu dönemin en önemli gençlik önderlerinden birinin yaşamını tanıklıklara, belgelere dayanarak tüm ayrıntılarıyla bugüne aktarıyor.
Baba, Mektup elinize geçmiş olduğu zaman, aranızdan ayrılmış bulunuyorum. Ben, ne kadar üzülmeyin desem, yine de üzüleceğinizi biliyorum. Fakat, bu durumu metanetle karşılamanı istiyorum. İnsanlar doğar, büyür, yaşar ve ölürler... Önemli olan çok yaşamak değil, yaşadığı süre içinde, fazla şeyler yapabilmektir.
Bu nedenle ben, erken gitmeyi normal karşılıyorum. Ve kaldı ki, benden önce giden arkadaşlarım, hiçbir zaman ölüm karşısında tereddüt etmemişlerdir. Benim de etmeyeceğimden şüphen olmasın.
Oğlun, ölüm karşısında aciz ve çaresiz kalmış değildir.
Bu yola bilerek girdi. Sonunda da bu olacağını biliyordu.
Seninle düşüncelerimiz ayrı ama, beni anlayacağını tahmin ediyorum. Sadece senin değil, (...) anlayacağını inanıyorum.
Cenaze için, avukatlarıma gerekli talimatı verdim. Ayrıca savcıya da bildireceğim. Ankara'da 1969'da ölen arkadaşım Taylan Özgür'ün yanına gömülmek istiyorum. Onun için cenazemi İstanbul'a götürmeye kalkma.
Annemi teselli etmek sana düşüyor. Kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum. Kendisine özellikle tembih et. Onun bilim adamı olmasını istiyorum. Bilimle uğraşsın ve unutmasın ki, bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir.
Son anda, yaptıklarımdan en ufak bir pişmanlık duymadığımı belirtir seni, annemi ve kardeşimi devrimciliğimin olanca ateşiyle kucaklarım...
-Oğlun Deniz Gezmiş-
“En uzun koşuysa elbet Türkiye'de de devrim O, onun en güzel yüz metresini koştu.“
1960'lar... İsyan yılları... Üniversiteli gençliğin coşkulu, öfkeli, tutkulu başkaldırısı... Okullarda, köylerde, fabrikalarda özgürlük, bağımsızlık, eşitlik için on binlerle süren mücadele... O yılların bugüne ve geleceğe armağanı üç genç: Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan...
6 Mayıs 1972 sabahı, tutuklu bulundukları Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'nde siyasi bir kararla ve bir hukuk skandalı sonucu idam edildiklerinde Deniz ve Yusuf 25, Hüseyin ise 23 yaşındaydı.
Boyun eğmezlikleri, adanmışlıkları, cesaretleri ve en çok da düşleri, 6 Mayıs 1972'den bu yana peşlerinden gelen genç kuşaklarca bir bayrak gibi dalgalandırıldı.
Turhan Feyizoğlu, bu kitabında, 68'lerden bu yana süregelen “en uzun koşu“nun “en hızlısı“nı, Deniz Gezmiş'i anlatıyor. Türkiye siyasal tarihine damgasını vurmuş bir dönemini ve bu dönemin en önemli gençlik önderlerinden birinin yaşamını tanıklıklara, belgelere dayanarak tüm ayrıntılarıyla bugüne aktarıyor.
Baba, Mektup elinize geçmiş olduğu zaman, aranızdan ayrılmış bulunuyorum. Ben, ne kadar üzülmeyin desem, yine de üzüleceğinizi biliyorum. Fakat, bu durumu metanetle karşılamanı istiyorum. İnsanlar doğar, büyür, yaşar ve ölürler... Önemli olan çok yaşamak değil, yaşadığı süre içinde, fazla şeyler yapabilmektir.
Bu nedenle ben, erken gitmeyi normal karşılıyorum. Ve kaldı ki, benden önce giden arkadaşlarım, hiçbir zaman ölüm karşısında tereddüt etmemişlerdir. Benim de etmeyeceğimden şüphen olmasın.
Oğlun, ölüm karşısında aciz ve çaresiz kalmış değildir.
Bu yola bilerek girdi. Sonunda da bu olacağını biliyordu.
Seninle düşüncelerimiz ayrı ama, beni anlayacağını tahmin ediyorum. Sadece senin değil, (...) anlayacağını inanıyorum.
Cenaze için, avukatlarıma gerekli talimatı verdim. Ayrıca savcıya da bildireceğim. Ankara'da 1969'da ölen arkadaşım Taylan Özgür'ün yanına gömülmek istiyorum. Onun için cenazemi İstanbul'a götürmeye kalkma.
Annemi teselli etmek sana düşüyor. Kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum. Kendisine özellikle tembih et. Onun bilim adamı olmasını istiyorum. Bilimle uğraşsın ve unutmasın ki, bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir.
Son anda, yaptıklarımdan en ufak bir pişmanlık duymadığımı belirtir seni, annemi ve kardeşimi devrimciliğimin olanca ateşiyle kucaklarım...
-Oğlun Deniz Gezmiş-