Adli kontrolle serbest bırakma ve yurt dışına çıkma yasağı” moda oldu. Her gün birileri, bir yerlerde gözaltına alınıyor. Birileri “Adli kontrolle serbestlik ve yurt dışına çıkma yasağı” ile salıverilirken birileri ilk mahkemeye kadar bir cezaevinde günlerinin geçmesini bekliyor. Suç mu? Hiç önemli değil. Nasıl olsa kazanılan zamanda bir şeyler bulunur. Hiçbir şey bulunamazsa da “özür” dilenecek değil ya... Amaç, korku yaratmak, insanları, “başınıza ne geleceğini bilemezsiniz” diyerek belirsizlik içinde bırakmak. İnsanları özgürlük kavramını düşünmekten, yaşananları sorgulamaktan uzaklaştırmak ve insan olma sorumluluğunu, hak arama iradesini ellerinden almak. Uygulamalar, toplum mühendisliği harikası. Sadece bu coğrafyada değil, dünyanın her yerinde aynı uygulamalar yaygınlaşıyor. Moda bu yönde. İktidarlar aynı modayı uygulamayı seviyor. Modacıların adı anılmasa da, yapılanlar insanlık belleğinde yer ediyor.
Bize gelince; hala mahkememiz olmadı. Tam bir yıldır haftada bir gün imza veriyoruz. Yurtdışı çıkma yasağımız devam ediyor. Gözaltı günlerini anlatmanın suç sayılıp sayılmayacağını bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey varsa “Düşünce ve ifade özgürlüğü” olmadan demokrasiden bahsedemeyeceğimiz.
Beni asıl düşündüren; vicdan ve ahlakla anlatılamayacak bu zulüm döneminin nasıl atlatılacağı. Yargısız gözaltına almalar, tutuklamalar, malına mülküne el koymalar, işten ihraç etmeler, kanun hükmünde kararnamelerle nasıl yaşanacağı. Bu linç kampanyasının nerede duracağı, paranoyaya varan nefret söyleminin nasıl ortadan kaldırılacağı. Ben her şeyi hatırlamayı, unutmamayı, belleğimizi canlı tutmayı seçtim.
Anlattığım hikaye sadece bizim, birkaç kadının başına gelenlerin hatırlanması. Sizler daha farklı deneyimleri yazabilirsiniz, anlatabilirsiniz. Biz bugün, şartlı da olsa dışarıdayız... Ama ya yarın... Ya başkaları...
Adli kontrolle serbest bırakma ve yurt dışına çıkma yasağı” moda oldu. Her gün birileri, bir yerlerde gözaltına alınıyor. Birileri “Adli kontrolle serbestlik ve yurt dışına çıkma yasağı” ile salıverilirken birileri ilk mahkemeye kadar bir cezaevinde günlerinin geçmesini bekliyor. Suç mu? Hiç önemli değil. Nasıl olsa kazanılan zamanda bir şeyler bulunur. Hiçbir şey bulunamazsa da “özür” dilenecek değil ya... Amaç, korku yaratmak, insanları, “başınıza ne geleceğini bilemezsiniz” diyerek belirsizlik içinde bırakmak. İnsanları özgürlük kavramını düşünmekten, yaşananları sorgulamaktan uzaklaştırmak ve insan olma sorumluluğunu, hak arama iradesini ellerinden almak. Uygulamalar, toplum mühendisliği harikası. Sadece bu coğrafyada değil, dünyanın her yerinde aynı uygulamalar yaygınlaşıyor. Moda bu yönde. İktidarlar aynı modayı uygulamayı seviyor. Modacıların adı anılmasa da, yapılanlar insanlık belleğinde yer ediyor.
Bize gelince; hala mahkememiz olmadı. Tam bir yıldır haftada bir gün imza veriyoruz. Yurtdışı çıkma yasağımız devam ediyor. Gözaltı günlerini anlatmanın suç sayılıp sayılmayacağını bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey varsa “Düşünce ve ifade özgürlüğü” olmadan demokrasiden bahsedemeyeceğimiz.
Beni asıl düşündüren; vicdan ve ahlakla anlatılamayacak bu zulüm döneminin nasıl atlatılacağı. Yargısız gözaltına almalar, tutuklamalar, malına mülküne el koymalar, işten ihraç etmeler, kanun hükmünde kararnamelerle nasıl yaşanacağı. Bu linç kampanyasının nerede duracağı, paranoyaya varan nefret söyleminin nasıl ortadan kaldırılacağı. Ben her şeyi hatırlamayı, unutmamayı, belleğimizi canlı tutmayı seçtim.
Anlattığım hikaye sadece bizim, birkaç kadının başına gelenlerin hatırlanması. Sizler daha farklı deneyimleri yazabilirsiniz, anlatabilirsiniz. Biz bugün, şartlı da olsa dışarıdayız... Ama ya yarın... Ya başkaları...