Mehmed Âkif Ersoy'un (1873-1936), Cumhuriyet devrinin, hakkında en çok kitap ve makale yazılan şâir ve mütefekkirlerinden biri olduğunda kuşku yoktur. Nitekim gerek hayatı, gerekse eserleri hakkında ciddi araştırmaların yapıldığı, sadece şiirlerinin değil, fikirlerinin de birçok akademik tedkîkin konusu olduğu, hatta sırf bu zengin literatürün ihata edilebilmesi için çeşitli bibliyografyaların hazırlandığı erbâbının malûmudur.
Hâl böyleyken, şâirimizin vefatının üzerinden 71 yıl geçmiş bulunmasına rağmen, bugüne değin o dillere destan Kur'an Meâli'nin serencâmını ele alan bir tek müstakil tedkik dahî yayımlanmamış; yazılanlar ise, ya münferid makale ve hâtıralardan ibaret kalmış, ya da Âkif hakkında hazırlanan kitaplarda kendisine lütfen değinilen kısa fasıllar olmaktan öteye geçememiştir. Bu büyük bir eksiklikti ve esasen bu eksikliğin bir an evvel giderilmesi ve bir muammâ hâline dönüşmüş olan bu efsane'nin ilmî bir sûrette aydınlatılması gerekiyordu.
Tarih unutmaz; bir tarihe sahip olan milletler de unutmaz! Bu eser, bir tarihe sahip olmanın önemini idrak edecek, tarihine sahip çıkacak, tarihinden sadece ibret değil, kuvvet de alacak nesillerin, hiç değilse ihtiyaç duyduklarında yararlanabilecekleri, güvenebilecekleri bir arşiv defteri gibi tasarlandı.
Kur'an Şâiri kolay kolay eskimeyen bir sesin ve sözün sahibiydi. İnanan ve inandığı gibi yaşayan biriydi! Dürüst muhaliflerinin bile ahlâkına ve bilgisine toz kondurmadıkları, konduramadıkları bir dâvâ adamıydı. İddiası vardı, dâvâsı vardı, uğrunda her türlü eziyet ve cefâya katlandığı sevdâları vardı.
Kur'an Şâiri hakkında birileri, "hurafelere takılan adam" tabirini kullanmıştı. Binaenaleyh bu kitap, onu o "hurafeler"den tezkiye etmek için değil, bilâkis onun "hurafelerini" hâlâ takip edenlerin bulunduğunu ve dahî, "hurafelerinin" zerresini bile fedâ etmeyi düşünmediklerini hatırlatmak için yazıldı.
Mehmed Âkif Ersoy'un (1873-1936), Cumhuriyet devrinin, hakkında en çok kitap ve makale yazılan şâir ve mütefekkirlerinden biri olduğunda kuşku yoktur. Nitekim gerek hayatı, gerekse eserleri hakkında ciddi araştırmaların yapıldığı, sadece şiirlerinin değil, fikirlerinin de birçok akademik tedkîkin konusu olduğu, hatta sırf bu zengin literatürün ihata edilebilmesi için çeşitli bibliyografyaların hazırlandığı erbâbının malûmudur.
Hâl böyleyken, şâirimizin vefatının üzerinden 71 yıl geçmiş bulunmasına rağmen, bugüne değin o dillere destan Kur'an Meâli'nin serencâmını ele alan bir tek müstakil tedkik dahî yayımlanmamış; yazılanlar ise, ya münferid makale ve hâtıralardan ibaret kalmış, ya da Âkif hakkında hazırlanan kitaplarda kendisine lütfen değinilen kısa fasıllar olmaktan öteye geçememiştir. Bu büyük bir eksiklikti ve esasen bu eksikliğin bir an evvel giderilmesi ve bir muammâ hâline dönüşmüş olan bu efsane'nin ilmî bir sûrette aydınlatılması gerekiyordu.
Tarih unutmaz; bir tarihe sahip olan milletler de unutmaz! Bu eser, bir tarihe sahip olmanın önemini idrak edecek, tarihine sahip çıkacak, tarihinden sadece ibret değil, kuvvet de alacak nesillerin, hiç değilse ihtiyaç duyduklarında yararlanabilecekleri, güvenebilecekleri bir arşiv defteri gibi tasarlandı.
Kur'an Şâiri kolay kolay eskimeyen bir sesin ve sözün sahibiydi. İnanan ve inandığı gibi yaşayan biriydi! Dürüst muhaliflerinin bile ahlâkına ve bilgisine toz kondurmadıkları, konduramadıkları bir dâvâ adamıydı. İddiası vardı, dâvâsı vardı, uğrunda her türlü eziyet ve cefâya katlandığı sevdâları vardı.
Kur'an Şâiri hakkında birileri, "hurafelere takılan adam" tabirini kullanmıştı. Binaenaleyh bu kitap, onu o "hurafeler"den tezkiye etmek için değil, bilâkis onun "hurafelerini" hâlâ takip edenlerin bulunduğunu ve dahî, "hurafelerinin" zerresini bile fedâ etmeyi düşünmediklerini hatırlatmak için yazıldı.