Edebiyatımızda manzum hikaye örneği çok değil! İlk örnek Recaizade Mahmut Ekrem olarak gösterilse de, Servet-i Fünun döneminin “Aşiyanda'ki Kahin”i Tevfik Fikret'le başlayıp, Mehmet Akif Ersoy'la devam ettiğini görebiliriz. Yahya Kemal Beyatlı ile Faruk Nafiz Çamlıbel'in de manzum hikâyeleri mevcut. Ama, günümüze kadar bu alanda ortaya konan çalışmaların çok sayıda olmadığını görüyoruz.
Bu manzum hikayede farklı bir konu, oldukça uzun olmasına rağmen kafiye ve vezin düzeninden ödün verilmeksizin başarılı, eğlenceli, sürükleyici bir tarzda kaleme alınmış. Yazıcı'nın “biraz argo” diye isimlendirdiği anlatımın, hikayenin konusu göz önüne alındığında, esere ayrı bir hava kattığını söyleyebiliriz. Can Baba'nın (Yücel) bir söyleşisinde dediği gibi; “öyle bir nokta gelir ki, oraya küfürden başkası yakışmaz”. Yani kısaca Yazıcı'nın kullandığı dil, hikayeyle örtüşmüştür.
Zeka parıltısının yakamoz misali ışıltı saçtığı söyleyiş içinde; didaktik olma kaygısı da göz ardı edilmemiş. İsyanlar, aforizmalar, özdeyişler yeri geldikçe ustaca yerleştirilmiş. İronik bir anlatım bu!
Gogol'de, George Orwell'de, Saramago'daki gibi, hikâyedeki karakterlerden toplumsal kişilere ve olaylara uzanmak mümkün olabiliyor.
Özetle bu manzum hikaye, okuyanın elinden bırakmadan ilgi ve merakla okuyacağı bir kitap olmasının yanında; akademik açıdan da incelemeyi gerektirecek bir eser...
Edebiyatımızda manzum hikaye örneği çok değil! İlk örnek Recaizade Mahmut Ekrem olarak gösterilse de, Servet-i Fünun döneminin “Aşiyanda'ki Kahin”i Tevfik Fikret'le başlayıp, Mehmet Akif Ersoy'la devam ettiğini görebiliriz. Yahya Kemal Beyatlı ile Faruk Nafiz Çamlıbel'in de manzum hikâyeleri mevcut. Ama, günümüze kadar bu alanda ortaya konan çalışmaların çok sayıda olmadığını görüyoruz.
Bu manzum hikayede farklı bir konu, oldukça uzun olmasına rağmen kafiye ve vezin düzeninden ödün verilmeksizin başarılı, eğlenceli, sürükleyici bir tarzda kaleme alınmış. Yazıcı'nın “biraz argo” diye isimlendirdiği anlatımın, hikayenin konusu göz önüne alındığında, esere ayrı bir hava kattığını söyleyebiliriz. Can Baba'nın (Yücel) bir söyleşisinde dediği gibi; “öyle bir nokta gelir ki, oraya küfürden başkası yakışmaz”. Yani kısaca Yazıcı'nın kullandığı dil, hikayeyle örtüşmüştür.
Zeka parıltısının yakamoz misali ışıltı saçtığı söyleyiş içinde; didaktik olma kaygısı da göz ardı edilmemiş. İsyanlar, aforizmalar, özdeyişler yeri geldikçe ustaca yerleştirilmiş. İronik bir anlatım bu!
Gogol'de, George Orwell'de, Saramago'daki gibi, hikâyedeki karakterlerden toplumsal kişilere ve olaylara uzanmak mümkün olabiliyor.
Özetle bu manzum hikaye, okuyanın elinden bırakmadan ilgi ve merakla okuyacağı bir kitap olmasının yanında; akademik açıdan da incelemeyi gerektirecek bir eser...