“Oysa toplumun politik güçlerinden önemli bir bölümü, biz istemesek de Avrupa'ya çıkmışlardı. Onların derli toplu bir hale getirilip yeniden örgütlendirilmesi önemli bir görevdi. Ama o böyle bakmayıp, yurtdışında bulunan herkesi ‘mücadele kaçkını, korkaklar, yılgın ve yorgunlar, mülteciler' şeklinde eleştiriyor, düpedüz aşağılıyordu. (...)
Bu düşünceleri faşizme karşı mücadelede arkasına bakmadan kaçan, daha ilk günlerde tek kurşun patlatmadan geri çekilip, mücadeleyi tasfiye ederek, paçasını kurtarmaya çalışan tasfiyeci parti, örgüt, kişi ve çevrelere getirdiğimiz eleştirilerden alıyordu.”Bektaş Karakaya, 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrası Avrupa'da siyasi mülteci olan sosyalistlerin hikâyesini anlatıyor. Sürgünlüğün yoksunluklarını geri planda bırakan örgütsel sekterlikler ve genel olarak sol içi bağnazlıklarla hesaplaşıyor. Sadece siyasi konulara değil, hayatın her alanına etki eden bir sorun olarak...
Mülteciler arasındaki siyasi faaliyeti ve Türkiyeli sosyalist hareketlerin Avrupa'daki örgütlenme çalışmalarını da buluyoruz kitapta. Her şeye rağmen, her şartta, bulunduğu her yerde bir şeyler yapmaya çalışma iradesinin bir örneğini görüyoruz. Sadece Türkiyeli göçmenler arası etkinlikleri değil, ekonomik küreselleşme karşıtı harekete ve Venezuela'ya dair canlı deneyimlerini, izlenimlerini de aktarıyor Karakaya.
“Oysa toplumun politik güçlerinden önemli bir bölümü, biz istemesek de Avrupa'ya çıkmışlardı. Onların derli toplu bir hale getirilip yeniden örgütlendirilmesi önemli bir görevdi. Ama o böyle bakmayıp, yurtdışında bulunan herkesi ‘mücadele kaçkını, korkaklar, yılgın ve yorgunlar, mülteciler' şeklinde eleştiriyor, düpedüz aşağılıyordu. (...)
Bu düşünceleri faşizme karşı mücadelede arkasına bakmadan kaçan, daha ilk günlerde tek kurşun patlatmadan geri çekilip, mücadeleyi tasfiye ederek, paçasını kurtarmaya çalışan tasfiyeci parti, örgüt, kişi ve çevrelere getirdiğimiz eleştirilerden alıyordu.”Bektaş Karakaya, 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrası Avrupa'da siyasi mülteci olan sosyalistlerin hikâyesini anlatıyor. Sürgünlüğün yoksunluklarını geri planda bırakan örgütsel sekterlikler ve genel olarak sol içi bağnazlıklarla hesaplaşıyor. Sadece siyasi konulara değil, hayatın her alanına etki eden bir sorun olarak...
Mülteciler arasındaki siyasi faaliyeti ve Türkiyeli sosyalist hareketlerin Avrupa'daki örgütlenme çalışmalarını da buluyoruz kitapta. Her şeye rağmen, her şartta, bulunduğu her yerde bir şeyler yapmaya çalışma iradesinin bir örneğini görüyoruz. Sadece Türkiyeli göçmenler arası etkinlikleri değil, ekonomik küreselleşme karşıtı harekete ve Venezuela'ya dair canlı deneyimlerini, izlenimlerini de aktarıyor Karakaya.